Bir 10 Kasım günüydü. Resmi eğitim-öğretim hayatımın hangi dönemindeydim hatırlamıyorum ama Atatürk Oratoryosu vardı ve benim görevim Cahit Külebi’nin “Ardahan’dan Edirne’ye, Edirne’den Ardahan’a kadar” dizesini koroda coşkuyla okumaktı.
İşte Ardahan’ı ilk o zaman duydum, Türkiye’nin diğer ucunda, Kafkas’lara açılan bir kapı… Yıllar sonra Kars Valiliği tarafından yapılan bir davetle yolum Ardahan’a düştü. İyi ki de düştü, güzel insanlar tanıdım. Kars, Ardahan ve Sarıkamış, tarih kitaplarının tozlu sayfalarından çıktı ve gerçek kimlikleriyle hayatıma karıştı. Aslında buralara yolu düşmemeli insanın, aylar önce yapılan tatil planları gibi özenmeli insan buralara da, heyecanlanlanmalı bu topraklar için. İlk tavsiyem budur. Sonra bu heyecanla önümüzdeki kış şu üç yere mutlaka hazırlanmalı: Çıldır Gölü, Ani Harabeleri ile Sarıkamış Kayak Merkezi.
Burası Ardahan, burada ekmek buzun altında…
Buzla kaplı Çıldır Gölü’nün hemen kenarında Atalay’ın Yeri adlı mekanın sahibi Atalay Uzunkaya ile gölde buzun altından avladığı şafak balığının gururu ile yürüyoruz. Evet, buz gölü yol eylemiş, uçsuz bucaksız bir beyazlığın ortasındayız. Kar neymiş orada anlıyor insan. Atalay Uzunkaya 54 yaşında, yan profilden bakınca Prens Charles’e benzediğini iddia ediyor, yalan da değil. Yıllarca İstanbul’da komilik, garsonluk, aşçılık yapmış, anlayacağınız Çiçek Pasajı’nda geçmiş gençliği. Ama İstanbul ona uymamış, “hanımı hiç bulaştırmadım, o bilmez oraları diyor,” çok mutlu hanımı İstanbul’un suyunu içmediği için. Atalay Bey, 90’larda İstanbul’dan memleketi Ardahan’a dönmüş. 1994’ten beri de göl kenarındaki mekanını işletiyor, buzu kırarak göle ağ atıyor kışları. İlk defa görüyorum böyle bir şeyi. Ağı attığı yerden çekeceği yere birlikte yürüyoruz ve Atalay Bey ağı çekerken neseflerimizi tutmuş balığı bekliyoruz. “Ekmek burada buzun altında, bunun bir de boş dönmesi var, eli boş dönmenin acısı gibi yoktur” diyor. Boş döndüğü de oluyor, 1 çekişte 10 kilo balık yakaladığı da. Yani her şey kısmetin kadar Çıldır Gölü’nde. Sarı Sazan’ı çok ünlü gölün, gidiniz tereyağda kızarmış sarı sazan yiyiniz, yanında rakınızı eksik etmeyiniz.
Bu bir Sazan Balığı’nın öyküsüdür ve inanın yazılmasa olmaz. Çünkü kısmetinin ötesini arayanlar, Çıldır’a da gelmişler. Çok hızlı ürediği için İsrail sazanı atmışlar göle. İsrail sazanı ki gittiği ortamın doğal habitatını yok ediyor. Hal böyle olunca gölün doğal konuğu olan sarı sazan tehlikede, zararda. Bu da yetmemiş tabi, bir de kerevit atmışlar göle, “ağınıza takıldı mı yandınız, balık gelmez olur” diyor Atalay Bey. O yüzden sarı sazanın öyküsü mühim, avcı iştahının eline düşmüş çoktan.
Ermenistan sınırında sınırsızlık duygusu: Ani Harabeleri
Kars…Türkiye’nin en uç ili, 93 Harbi’nden sonra Rusların Anadolu’daki karargahı, çok daha eskilere gidince Ermeni Krallığı’nın başkenti Ani’ye ev sahipliği yapan dışı soğuk, içi sıcak sınır ili. Öyle benim düşündüğüm gibi ketum, suratsız değil çok davetkar, çok samimi. Kahvelerinde oturun tavla atın, esnafıyla sohbet edin, yolda avare bakının daha siz sormadan gelip yardım etsinler, öyle içten. Ama şu kentleşme denen şey inşaat rantından çıkıp estetik bir anlayışa otursa da güzelim Kars, o kadar kasvetli görünmese, insanına benzese biraz.
Kars’tan 48 km yol alıp, Ani Harabeleri’ne adım atıyorum. O an, zaman duruyor, sınırlar kalkıyor ve insanlık tarihi içinde küçücük kalıyorum. Ani, aslında tarihi M.Ö. 5000 yıl öncesine dayanan, İpek Yolu’nun Anadolu’ya girişteki ilk konaklama yeri. Dolayısıyla zengin bir ticaret merkezi. O dönemde yaşam mağaralarda sürmüş ama Kars’a adını veren Karsaklar, M.S. 4’üncü yy’da iç kaleyi yapmışlar ve Ani, Orta Çağ kenti olmaya başlamış. Ama şehir altın devrini, M.S. 10’uncu yy’dan sonra Ermeni Bagrationi ailesi tarafından kurulan Ermeni Krallığı döneminde yaşamış. Kent sonraları, Bizans, Selçuklu, Şeddadi Kürt Beyliği, Gürcü Beyliği, Moğollar gibi pek çok farklı yönetim atlatmış. Timur’un Anadolu’ya girişi ile tahrip edilmiş ve Osmanlı-İran Savaşları ile, 16’ıncı yy’da tamamen terk edilmiş.
Ani’de beni en çok etkileyen, antik çağdan bugüne kalan derin sessizlikte zaman kavramını unutmuş olmam. Bir de el sallasam görülecek Ermeni köyüyle, Ermenistan sınırını oluşturan dereye dalıp gitmem. Bu dere, o uçsuz bucaksız coğrafyada öylesine kendi seyrinde ki çevresindeki 3-5 tele sınır demesek sınır gibi gelmiyor. O sınırsızlık içinde sınırları unutuyor insan. İşte o yüzden mucizevi bir güzelli Ani. İki taraflı geçişin yasak olduğu, sınırların geçilmez olduğu iki ülke arasında biraz alaycı bir duruşu var sanki Ani’nin, ya da ben öyle görmek istedim. Bazen insanın yapamadığını taş duvarlar yapıyor.
“Erzincan – Erzurum – Kars Kış Koridoru:” Sarıkamış Kayak Merkezi
Ben aslında kışa ve kara karşı temkinli bir insanım. Çok kayak insanı da sayılmam. Ama şunu gördüm, Sarıkamış’ın kristal karı o kadar güzel ki ister yuvarlanın, ister düşün, ister yürüyün, karla ne kadar hemhal olursanız olun üzerinize yapışmıyor. Kayakla ilgileneneler için tam aranan kar diyebilirim. Kristal kar, el değmemiş ormanla buluşunca yeşil ve beyazın içinde huzuru buluyorsunuz. Belki de kayma isteği duyuğum tek yer, doğallığından olsa gerek… Sarıkamış Kayak Merkezi aslında “Erzincan – Erzurum – Kars Kış Koridoru” denilen AB Projesi’nin bir parçası. Şu an Kars Özel İdaresi işletiyor ama kısa zaman sonra özelleşecek. Burada beni en çok şaşırtan, Sarıkamış’ın kayakla ilgilenen Batılı nüfusun yeni keşfettiği bir yer olmasının yanı sıra, kendi halkının da gelip kayakla ilgilenmeye başlaması. Sarkıkamış’ın kendi insanında bu isteği yaratmış olması. Telesiyejlerde Karslı ve çevre illerden kayakçıları da görüyorunuz. Bölge halkı için, çetin iklim koşulları, neredeyse profesyonelce yapılan bir spor avantajına dönüşmüş. Bunu çok net bir şekilde hissettim ve mutlu oldum. Sarıkamış Kayak Merkezi için, yatırımın halka geri dönmesinin, hem istihdam hem de kültürel açından en güzel örneklerinden biri desem yanlış olmaz.
1 Comment
İsmi bile üşüten bir memleket Kars. Artvin Gezi Rehberi’ni de sabırsızlıkla bekliyoruz 🙂