Kendime ev olarak dünyanın en güzel ve en sıradışı mahallelerinden birini, Castro’yu seçtim. Eğer bir gün hayatın keşmekeşini San Francisco – Körfez Köprüsü’nün öbür yakasında bırakır da buraları keşfe çıkarsanız, bu dik yokuşlarda, öbek öbek yasemin ve akşamsefaları ile sarılmış pastel renkli Viktoryen köşklerin yumuşaklığı ile, aralarına 1980’lerin AIDS salgınında yitmişlerin hayaletlerini de alarak el ele yürüyen sert sakallı, deri pantalonlu erkeklerin hoyratlığının tezatında, kendi varoluş kaygılarınızı yeniden sorgulatan koridorlar bulabilirsiniz.
Ve belki siz de benim gibi, Castro‘yu, o tartışılmaz şiirsel güzelliğinin de ötesinde, en çok bu yüzden sevebilirsiniz.
Amerika’nın ve dünyanın dört bir yanından kendimizi gönüllü sürgün edip de buraya yerleşen biz mahalle sakinlerinin ortak paydası, bizi buraya sürükleyen yarı akılcı, yarı içgüdüsel “kendimiz olabilme” dürtüsüdür. Tek başına sadece bu tutku, yanımızda taşıdığımız geçmiş hikâyelerimizin üzerine başıbozuk bir olgunluk inşa edebilmemiz için gereken temeli temin eder. “Batı Uygarlığının” fiziki ve kültürel ucunda, coğrafik tecritimize ve şehrimizin görece küçüklüğüne aldırmadan, bu mahalleyi kendimize ev seçmiş bizler, azimle ve yorulmaksızın “batılı” olmayı ve “uygar” olmayı hiç denenmemiş üsluplarda yeniden tanımlamaya çalışırız. İşte bu yüzden mahallemiz, Beatnik kuşağını, Hippi akımını ve komünikasyon teknolojisindeki patlamaları dünyaya kazandırmış, oldukça avant-gard bir şehir için bile kural tanımaz, aykırı bir yer olarak kalmayı başarır.
Biz dünyanın geri kalanının bir başka yüzyılda bize yetişmesini ümit ederek bu aykırılıktan gurur duyar, kendimize pay çıkartırız. İster bir Şubat öğleden sonrasının berrak ışığı altında olsun, isterse sisin yanı başımızdaki dik tepelerden vadiye bir şelale gibi aktığı dondurucu bir Ağustos akşamı, eğer bunca yol gelip de Castro’yu ziyaret etmeye istek göstermişseniz, çekincelerinizi Market Avenue’ya girişte çöpe atın ve hayatın önümüze koyduğu yaşam seçeneklerinin sonsuzluğunu seyretmenin keyfini çıkarın derim.
İşte En Sevdiğim Yerler:
SPIKE’S CAFÉ:
Tüzel kahve zincirleri istilasına maruz kaldığımız 21.yüzyılda, Spike’s eski tarz mahalle cafe’si kültürünü ısrarla yaşatan bir vaha. Her sabah, New York Times’ı okumak için; aynı tanıdık güler yüzleri göreceğimi bildiğim, çalışanların bana ismimle hitap edip, ne ısmarlayacağımı daha ben söylemeden bildikleri Spike’s’ın mis gibi kahve kokan tahta masalarından daha iyi bir yer düşünemem. Café’nin logosundaki büyük bulldog resmi ve girişteki rafa konmuş, isteyenin gidip istediği kadar içinden alabileceği bir kavonoz dolusu köpek bisküvisi de bu café’nin müdavimleri kadar onların envai cins ve boydaki köpekleri için de bir cennet olduğunun habercisi.
4117, 19th Street. (415) 626-5573.
L’ARDOISE:
Hem yemek hem atmosfer olarak ruhunu San Francisco’ya taşıyan romantik bir Fransız bistrosu. Paris’ten tek farkı yemeklerin San Francisco saatiyle erken yenmesi.
151 Noe Street. (415) 437-2600.
BLUSH!:
Haftanın belli akşamları canlı jazz dinleyerek yerli Kaliforniya şaraplarını küçük Akdeniz ordörvleri ile birlikte tadabileceğiniz rahat bir mekân.
476 Castro Street. (415)558-0893.
SUI GENERIS (ILLE & ILLA):
Meksikalı çift Miguel ve Gabriel’in yıllardır başarıyla işlettikleri bu yanyana iki konsinye giyim dükkânı (Ille Beyler, Illa Bayanlar için) adından da anlaşılacağı gibi, gerçekten kendine has giyim zevki olanların mutlaka çok beğenecekleri ve birşey almadan çıkamayacakları bir yer.
Ille: 2231 Market Street. (415) 437-2231. Illa: 2265 Market Street. (415) 437-2265.
MARTUNI’S:
Henüz bir rol kapamamış yeniyetme konservatuvar öğrencilerinin ve duştan bütün bir müzikalin her şarkısını söylemeyi bitirmeden asla çıkmayan eski tüfeklerin güçsüz spot altında hasbelkader aydınlatılan bir piyanonun etrafında Broadway şarkıları söyledikleri bu bara daha donanımlı şarkıcılar özellikle Pazartesi akşamları geliyorlar. Eğer kendinize güveniyorsanız, repertuvarınızdaki en sevdiğiniz şarkının ismini piyaniste söyleyip mikrofonu elinize alın.
4 Valencia Street. (415) 241-0205.
AARDVARK KİTAPÇISI:
Eğer sakin lokal bir kitapçıya girip saatlerce içinde kaybolmak sizin tarzınızsa, Aardvark’tan daha iyi bir seçenek düşünemiyorum.
227 Church Street. (415) 552-6733.
ANCHOR OYSTER BAR:
Kuzey Kaliforniya’nın meşhur istridyelerini yemeden Castro’dan ayrılmayın. Unutmadan: İstridye sadece ingilizcede içinde “r” harfi olan aylarda yeniyor (Eylül’den Nisan’a)
579 Castro Street. (415) 431-3990.
HUMAN RIGHT’S CAMPAIGN:
“Eğer baban hayır diyorsa, o zaman babana sor” yazılı bebek T-shirt’ünü bulabileceğiniz dükkân. Kar amacı gütmeyen dükkanın bütün geliri, LGBT bireylerin yasal haklarının savunulması ve ayrımcılıkla mücadele edilmesinde kullanıyor.
575 Castro Street. (415)431-2200.
CAFÉ FLORE:
Eğer hava şansınıza biraz açmışsa, bahçesi ve kaldırıma dizili masalarıyla Castro’da gelen geçeni seyrederek güzel bir yemek yemek de isterseniz burası tam size göre. Ben biftek salatasını caipirinha eşliğinde tercih ediyorum.
2298 Market Street. (415) 621-8579.
FRANCES:
Gece hayatı dışında da San Francisco’nun diğer yerlerinden Castro’ya akın edenlerin vazgeçemediği bir adres. Michelin yıldızını hiçbir şey olmasa, Bacon Beignet için hak ediyorlar.
3870, 17th Street. (415) 621-3870.
Kaynak: Wings Travel