‘Dünyada keşfedilecek pek az yer kaldı‘ tezi sürekli daha çok taraftar buluyor. Gezme eylemi de tur şirketlerinin paket programlarına sığdırılmış durumda. Durum böyle olunca gezi yazarlığının kariyerizme alet edilmemesi mümkün gözükmüyor. Pasaportlar ve pahalı uçak biletleri yolun ilk şartı olarak karşımızda. Dünyanın bütün rotaları I. Dünya vatandaşları tarafından zapt edildi. Seyahat etmek birkaç yıl sonra bazıları için sadece dünya ile de sınırlı kalmayacak.
Peki, yeni keşifler yapmak artık gerçekten mümkün değil mi? Prag’ın ya da Hong Kong’un bir haftalık ederi ne kadar? İnsan keşiflerini kaleme alarak kendini gerçekleştiremez mi? Sınırlar kimleri birbirinden ayırmak üzere çizilir? Japon, Hollandalı, Kanadalı ya da Avustralyalı değilsek, sırtımıza çantayı yüklenip Yangshuo’da bambu kayıklara, Varanasi’de sandallara, Kowloon’da Star Ferry’e binemez miyiz? Uzayı değilse de kendi gezegenimizi görmek için okul, askerlik, iş, mürüvet, çocuk(lar) ve emeklilik sırasını izlemek zorunda mıyız?
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, dünya sürekli daha da küçülen bir köye dönerken, bizim yaşam alanlarımız da buna bağlı olarak daralıyor. Haftanın beş gecesi bilgisayar/televizyon ve yatak arasında mekik dokumakla geçerken, gündüzleri de çalışma masası ve ev arasındaki trafiğe sahne oluyor. İnsanların bu yoğun tempoda haftasonlarını değerlendirmesi için durmadan yeni alışveriş merkezleri açılıyor.
Hayat tıpkı bileşenleri gibi paketler halinde sunuluyor. Coğrafyayı kitaplar öğretiyor, insanları facebooktanıştırıyor, yemekleri yerimize Vedat Milör tadıyor, savaşları twitter‘dan okuyup El-Cezire‘den izliyoruz. Artık neredeyse tüm bilgi akışı internet üzerinden gerçekleşiyor ama desturu BTK‘dan alıyoruz. Memleketin en çok okunan iki gazetesine falancanın seksi fotoğrafları için tıklıyoruz.
Dünyada, dağların denize dik ya da paralel uzanmadığı yerler, çoğunun hayatına temas edemediğiniz yüzlerce kişilik arkadaş listelerinin aksine tanışabileceğiniz milyonlarca insan, bizzat tadabileceğiniz binlerce mutfak, kendi gözlerinizle görebileceğiniz insan hakkı gaspları, internetin sağlayamayacağı destura lüzum olmayan bilgiler; medya mogullarının da eline bakmadan erişebileceğiniz bir dünya var.
İnsan türünün devamını sağladıkça, keşifler sona ermeyecek. Sınırları çizen, zannedildiği üzere akarsu ve dağlar değil. Yurtdışına çıkış harcı ödemek zorunda bırakıldığımız için pasaportsuz bir dünya hayal etmekten vazgeçmemiz gerekmez. Bizzat aldığınız uçak biletleri paket turlarla çıktığınız yolculuklardan daha pahalı, yolun tek şartı da uçak biletleri değil. Dünya hepimizinse, seyahat etmek temel bir insan hakkıdır. Gelişmekte olan bir ülkenin vatandaşları da en az diğerleri kadar bu hakka sahiptir. Evden dışarı çıkmak için yıllarca beklemek gerekmez. Dünyanın her karış toprağı değerlidir ve yolda hiyerarşi yoktur.
Yola Türkiye’den başladım ve uzak Asyayı boydan boya katetmeye çalışıyorum. Dünyaya Giriş 101′in ilk konusunun bu olduğunu varsayarsak, önümde doldurmam gereken onlarca kredi ve mezun olmam gereken bir hayat var. Kendimi bu şekilde mutlu hissediyorum, bunu yazmaktan ayrı bir haz duyuyorum.
Etmeye çalıştığım bir ton lafın özeti şu; seyahat etmek bir lüks, orta direğin belini bükecek bir külfet ya da bir rehber eşliğinde koşar adım gezilecek müzeler demek değildir. Son derece kısıtlı bütçeler ve keşfetmeye duyulan sonsuz tutku ile imkansız görülen seyahatler bile mümkün olabilir.
Seyahat etmek bir soru sorma, cevap arama ve yeni sorular edinme sürecidir. Ben bunu yolda yalnızken gerçekleştirebildiğime inanıyorum. Bu yüzden uzun tren, otobüs ve uçak yolculuklarını, istasyonlar, otobüs durakları ve havalimanlarında geçirdiğim geceleri yatağımdakilere yeğliyorum.
Şimdilik Japonya, Çin Halk Cumhuriyeti, Hong Kong ve Hindistan’a ulaşabildim. Yeni yılın ortasında Güneydoğu Asya’dan yazıyor olmayı planlıyorum.
Yolda Tek Başına, bir süredir devam eden ve bitmemesini umduğum bir yolculuk. Dikkatinizi dünyanın bir diğer ucuna çekip geçtiğim yolları işaretlemek, bunu yaparken de biraz olsun eğlendirmek gayretindeyim.
İyi yolculuklar.
***
Dora Göksal