Ağrı Doğubeyazıt’tan sonra Diyarbakır’da yaşayan arkadaşım Sertan’ı aradım. Sertan ile uzun yıllardan beri arkadaşız, ben ilaç mümessilliği yaparken aynı firmada çalışıyorduk. Yıllar geçti, o halıcılık sektöründe girdi, ben yollarda derviş oldumJ İran dönüşünde zaten haberleşmiştik, Ağrı’da buluştuk. Sertan’ın ailesi Van’da yaşamakta ve 2 günlük bir ziyaret yapalım Van’a dedik benim için, hem ben ilk defa Van gezisi yapmış olacağım, hem de oradan Diyarbakır’a geçiş yapacağız. Yola çıktık ve ben ilk defa Van yollarında olduğumdan şok üstüne şok yaşadım. Yol otoban ve muhteşem güzel, kaymak gibi bir yol, etraf yeşillikler içinde, ve Sertan bu bölgenin adamı olduğundan çok keyifli bir yolculuk oldu benim için. Akşam saatlerinde Van’a ulaştık ve benim gözlerim faltaşı gibi açıldı. Şehir çok büyük ve ışıl ışıl..Bize anlatılan Van burası mı dedim. Ve 2. Gün sonunda zaten pişmanlıklar içindeydim, neden daha önce görmedim bu şehri, nasıl gelmedim diye mızlanıyordum. Sertan’ın ailesine misafir oldum, o kadar güzel bir ağırlama ve ikram gördüm kiJ 2. Gün sonunda kesin 3 kg almışımdır.
Sabah erkenden yollara düştük. İlk işimiz meşhur van kahvaltısı ile güne başlamak oldu.
Meşhur Van Kahvaltısıyla Neşe Doluyor İnsan…
Van usulü kahvaltı: Yöresel yemeklere meraklıysanız veya yeni yiyecekler denemekten hoşlanıyorsanız, ünü Van’ın sınırlarını çoktan aşmış olan ve içerisinde Çörek içi, otlu peyniri, Kavut, Murtuğa, İlitme gibi yöresel tatlar barındıran Van kahvaltısı tam size göre…Muhteşem güzel bir sofra ve zengin bir kültür yansıması var masada…
Kahvaltıya gömdüm kendimi
Kahvaltıdan sonra atladık arabaya ve şehri turlamaya başladık derken gözüme bir reklam ilişti; 1. VAN KİTAP FUARI.. Burada düzenlenen ilk kitap fuarı ve devamı da gelecek tabiî ki..Şehir çok hızlı ilerliyor ve sosyal hayat çok hızlı gelişiyor. Özellikle depremden sonra muhteşem hızlı bir şekilde yaralar sarılmış, yeni konutlar yapılmış, sokaklar cıvıl cıvıl, sanki İstanbul’da sokaklarda dolaşıyorum, adımlıyorum hissi yaşadım. Hemen Kitap fuarına rotayı kırdık.
Kitaplar Kürtçe dilinde
Kitap fuarı İstanbul ile kıyaslandığında çok küçük ama ilk olduğundan devamında daha da büyüyecektir diye düşünüyorum. Kitaplar Kürtçe, doğu’da zaten kullanılan dil Kürtçe ve ancak Türkçe sohbet edildiğinde Türkçe konuşuluyor. O yüzden garipsememek lazım. Kitap fuarı kalabalık ve bu bile Van insanının nasıl büyük bir yol kat ettiğini gösteriyor.
Kitap fuarından sonra rotamız tabiî ki değişmez adres Van Kalesi…
Van Kalesi-Urartu Mirası…
Van Göl’ünün 4 km doğusunda ve şehir merkezinin 5 km uzaklığında yer alan ve M.Ö 855 yılında Urartu Kralı 1. Sardur tarafından yaptırılan Van Kalesi, iç kale ve bunun etrafındaki surlarda yükselen kulelerden meydana gelen bir dış kaleden oluşmakta.
Van Kalesi
Kalenin girişinde geniş bir yeşil alan ve bu alan içinde cafeler var, çayınızı yudumlayabilir ve yine bu bahçe içinde yer alan hediyelik eşya dükkanlarından alışveriş yapabilirsiniz.
Kale girişinde Müze kart geçmekte, yoksa bilet almalısınız. Kale çıkışı dik ve yokuşlu, dar bir yol var. Yaklaşık 2000 metre uzunluğunda ve 100 metre yüksekliğindeki kalker bir kayalığın üzerinde ihtişamla yükselen kale, eski adıyla Tuşpa, yaklaşık yüz yıl boyunca Urartu Krallığı’na başkentlik yapmış ve büyük bir kısmı günümüze dek ayakta kalmayı başarmış.
Kale içi ve arkada Van Gölü
Kale içerisinde Urartu Kralı Argisti’nin kaya mezarı, burçlar, Osmanlı döneminden kalma cami ve halk arasında Bin Merdivenler veya Şeytan Merdivenleri olarak bilinen kaya basamakları var. Kale içinde yer alan Cami’nin adı Süleyman Han Cami ve Kanuni tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış.
Kaleye çıktığınızda gerçekten muhteşem bir manzara sizi bekliyor, Eski ve yeni Van manzarası ayaklarınızın altında. Bizde Sertan’la bu manzaraya karşı bir cigara yaktık, tüttürdük
Yeni Van Manzarası
Eski Van Manzarası
Yukarda fotoğrafta gördüğünüz kısım Eski Van ve harap olmuş vaziyette, Kaynaklarda geçen o görkemli Ulu cami bugün yok. Sadece bir minare kalıntısı var, ön tarafta gördüğünüz kalıntı minareye ait. Yine ismi geçen Kızıl Cami’ninde sadece minaresi bulunmakta; sol tarafta gördüğünüz minarede ona aitLEski Van’dan günümüzde kullanılan tek eser Kaya Çelebi Cami, en önde gördüğünüz cami…
Kale gezimiz sonrası atladık arabaya ve olmazsa olmaz mekan Akdamar Adası yollarına düştük.
Akdamar Adası-Tamara’nın Gözyaşları…
Akdamar Adası Van’a 47 km , Gevaş İlçesine 7 km mesafede , sahilden 4 km uzaklıkta olan bir ada. Ada’ya deniz motorlarıyla 20 dakikalık zevkli bir yolculuktan sonra ulaşılıyor. Deniz motorları 15 kişilik ve bu sayı olunca hareket ediyorlar. Kafaya takmayın, her 20 dk’da bir deniz motoru doluyor. Turistler ve yerel halk’ın başlıca gittiği mekanlar arasında bulunuyor ada. Akdamar Adası üzerindeki Akdamar Kilisesi bir ermeni kilisesi olarak yılın belirli aylarında ibadete açık. M.S 915 ile 921 yılları arasında mimar Keşiş Manuel tarafından Kral I.Gagik’ın için inşa edilmiş.
Akdamar Kilisesi
Kilisenin duvarlarında ise daha önce Gürcistan’da gördüğüm bantlar halinde taş kabartmalar ve bunları konu alan İncil ve Tevrat’tan alınan kutsal isimler ve av sahneleri yapılmış.
Kilisenin içerisinde ise yine aynı döneme ait resimler ve konular duvarlara resmedilmiş.
Akdamar Kilisesi’nin kulaktan kulağa anlatılan bir hikayesi var;
Adada yaşayan Papazlardan birinin “TAMARA” adlı genç ve güzel bir kızı var. Tamara karşı kıyıda yaşayan bir kürt çobana aşık olmuş. Aşıklar haftanın belirli günlerinde gizlice buluşuyorlarmış. Tamara bu gence ışık yakıp adaya gelirken yön bulmasında yardımcı olurmuş. Babası bir gün bu genci öğrenmiş ve kızı bir odaya hapsetmiş. Kızından çoçuğun geleceği saati ve günü öğrenmiş. Çocuk yüzmeye başladığında onu ışıkla hep yanlış yere yönlendirmiş. Sonunda genç aşık yüzmekten çok yorulmuş ve gücü kalmamış. Genç aşık karaya çıkamadan yorgunluktan dolayı sulara batıp çıkmaya başlamış. Ve son nefesinde Ah…TAMARA diye bağırmış ve boğulmuş.
Ada ilk önce AHTAMARA olarak adlandırılmış, sonraları yerel dil dönmesi ve şiveden dolayı AKDAMAR olarak değişmiş. Bu adada Van Gölü’nün muhteşem manzarası eşliğinde adayı turladık Sertan’la…Adada çay bahçesi var ve dinlenme yeri olarak çok güzel bir konumda bulunuyor. Genel olarak yerel halk’ta adaya gezmek, buluşmak, hafta sonlarını değerlendirmek için geliyor.
Akdamar Adası
Akdamar Adası’nı adım adım dolaştıktan sonra, birde üstüne bir yorgunluk çayı içince Sertan ve ben mayıştık iyiceJ Güneş yavaş yavaş batıyordu ve bu muhteşem manzarayı fotoğraflayalım dedik.
Akdamar Adası sonrasında tatlı bir yorgunlukla eve döndük. Akşam kısa bir şehir turu yaptık. Van akşamları cıvıl cıvıl, tüm sokaklar dolu, hareketli. Özellikle çarşının bulunduğu konum çok hareketli. İnsanlar cafelerde, sokaklarda…Çok şaşırdım buna çünkü bana anlatılan, gösterilen Van bu değildi. Çok üzüldüm ve kendime kızdım, neden daha önce bu şehre gelmedim diye. Özellikle üniversite buraya ayrı bir canlılık getirmiş. Van o kadar modern bir şehir ki…Çok sevdim bu şehri ben.
Ertesi sabah kalktığımızda Sertan’ın acil olarak Diyarbakır’a gitmesi gerektiği haberi geldi. İş yeri yeni bir bayi ziyareti yapması gerektiğini söyleyince bizde apar topar yollara düştük. Van için gezip görülecek başlıca 2 yeri görmüştüm ve bu bile büyük bir mutluluktu. Ve dedim ya, bu şehri çok sevdim ben, En kısa sürede tekrar bir Van ziyareti yapmalıyım düşüncesiyle Diyarbakır yollarına düştük…