Ateş böcekleri! Evet ateş böceği bunlar! Ömrümde ilk defa görüyorum. Ne kadar parlaklar, yıldız gibi. Bu böcekleri ilk defa çocukken duymuştum ve hep görmek istemiştim. Kendi kendine ışık saçan hayvanlar fikri çok enteresan gelmişti ve inandırıcı bulmamıştım o yaşlarda. Kitaplarda bahsederdi bu hayvanlardan ama bir türlü göremezdim. Peki ama neredeydi bunlar, neden görmüyordum hiç? Bağda bahçede hep arardım da yine de bulamazdım bu böceklerden. Bulduğum ve ateş böceği olduğunu düşündüğüm böcekleri gündüz bir kapta saklar gece olunca da ışıldamasını beklerdim. Ama nafile, bırakın ışıldamayı hayvanların kendisini bile zor görürdüm. Durum böyle olunca artık ümidi kesmiştim ve ateş böceği aramayı bırakmıştım yıllardır. Ancak talih bu ya, yola çıkışımızın tam birinci yılında, Peru’da gece karanlığında, dar bir tren yolu üzerinde Aguas Claientes adlı bir kasabaya doğru yürürken rastladım ateş böceklerine. Durup uzun uzun izledim ve biraz da sitem ettim. Demek buradaydınız ha, Machu Picchu yolunda…
Cuzco şehri, Peru’daki ilk durağımız oldu. İnka imparatorluğunun eski başkenti bu günlerde turist şehrine dönmüş durumda, yılda 1.5 milyon turist ağırlıyor. Otobüste tanıştığımız Hint asıllı İngiliz yol arkadaşımız Kushal ile beraberdik Machu Picchu gezimiz boyunca. Cuzco Machu Picchu’ya en yakın şehir ancak yine de buradan Machu Picchu’ya ulaşmak pek kolay değil. İnka’ların bu gizemli şehrine ulaşmak için bir kaç yol var. Biz de bu alternatifler arasında bize en uygun olanını seçtik. Bunlardan ilki ve en popüleri “İnka Yolu” olarak bilinen ve yaklaşık dört gün süren bir yürüyüş. Ancak bu tarihi yolda yürüyebilecek insan sayısına Peru hükümeti günlük sınırlama getirdiği için en az 6 ay önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Ayrıca bu yolda yürümek ucuz da değil, yaklaşık 500$’ı gözden çıkarmak gerekiyor ve yürüyüş bir rehber eşliğinde grupça yapılıyor. Bu yol dışında alternatif İnka yolları da mevcut. Bu yollardan yürüyerek Machu Picchu’ya ulaşmak için de yine benzer kurallar ve ücretler mevcut. Dolayısıyla biz bu yolları seçmedik. Machu Picchu’ya tırmanmadan önce ulaşılması gereken çok yakın bir kasaba mevcut, Aguas Calientes. Adı sıcak sular anlamına geliyor. İnsanlar Machu Picchu öncesi genelde bu kasabada konaklıyorlar. Ancak bu kasabaya nedense sadece tren yolu yapmış Peru’lular. Cuzco’dan Aguas Calientes’e sürecek 3 saatlik tren yolculuğu için gidiş dönüş 140$ ücret istenmesi bize soygun gibi geldi. Elbette bu yolu da seçmedik. Çünkü başka bir yol daha var ancak çok daha uzun sürüyor. Dağ yollarını kullanarak otobüsle önce 7 saat Santa Maria adlı bir kasabaya ardından 1 saat Santa Tereza adlı başka bir kasabaya yine ardından 1 saat süren yolculuk ile Hidroelektrik olarak bilinen bölgeye gidiliyor. Oradan 2 saatlik yürüyüş ile Aguas Calientes’e ulaşmak mümkün. Biz bu şekilde gitmeye karar verdik. Tur ile bir yerlere gitmek kadar can sıkıcı bir şey yok gezerken. Ancak bir tur acentasının yine bu rota üzerinden ulaşım ve konaklama hizmetini çok daha ucuza yaptığını görünce bu tura kaydolduk, olmaz olaydık…
Machu Picchu’ya gidiş yolu Bolivya’daki ölüm yolunu aratmadı. Bir ara bu yüzden midem bulandı ve arabayı durdurmak zorunda kaldım. Neyseki otobüsteki teyzeler bana yardımcı oldu. Aman yavrum al şu coca yapraklarını çiğne kendine gelirsin dediler, ondan mıdır bilmem çiğneyince bir şeyim kalmadı. Çok şifalı bu yapraklar canım. Kolonya verenler de oldu ama ben limon kolonyası seviyorum, o işe yaramadı.
Bu antik şehri görmeye o kadar talep var ki bu talep yüzünden insanlara ne sunulursa almak zorunda bırakılıyor. Bizim satın aldığımız tur da bunu gösterdi. Acenta bizi sabahın köründe otelden alacağını söyledi ancak uzun süre gelmedi almaya. Bu yüzden Hidroelektrikten Aguas Calientes’e gece karanlığında yürümek zorunda kaldık. Tur gün boyu yolculuk etmiş ve acıkmış insanları uzun süre aç bekletti. Farklı farklı hostellerde yer ayarlayıp insanları kötü şartlarda konaklattı. Daha ilk dakikalarında pişman olmuştuk böyle bir yolla geldiğimiz için ve Machu Picchu için hevesimiz kaçmak üzereydi. Grup ile gezmek istemediğmizi söyledik rehbere ve belirli bir yerde ve saatte ertesi gün buluşmak üzere anlaştık. Organizasyon eksikleri yüzünden saat çoktan gece yarısı olmuştu. Saat sabah 4.30 da kalkacaktık. Çünkü günde 2500 kişinin ziyaret ettiği Machu Picchu’yu biraz tenha iken görmek için bu gerekiyordu. Sabah 5 gibi kasabadaki hemen herkes ayaktaydı. Machu Picchu’ya ulaşmak için, bulunduğumuz yerden yaklaşık 3 saatlik yürüyüş ile tırmanmak gerekiyor. Ancak alternatifi de var, otobüsle 25 dakika uzaklıkta ve bu ulaşım için gidiş dönüş 15$ ücret ödemek gerekiyor. Daha bununla bitmedi Machu Picchu’ya giriş ücreti 40$, şehri Waynapicchu adlı yüksek tepeden görmek istenirse ekstra 10$ daha ödemek şart. Üstelik bu giriş biletlerini günler öncesinden almanız gerekiyor çünkü ziyaret sayısı sınırlı. Bu ne çılgınlık! Bütün bu olumsuzluklar sonrası otobüsle şehre çıktık…
Giriş kapısındaki sırada beklerken içerde ne olduğunu unutmuş gibiydim. Saat 6 da kapılar açıldı ve insanlar içeriye girip antik şehirde dağılmaya başladılar. Biz önce Waynapicchu tepesine yöneldik ve 1 saatlik tırmanış sonrası zirveye ulaştık. Machu Picchu şehri aşağıda bir yerde olması gerekiyordu ancak bulutlar buna mani oluyordu. Güneşin yükselmesiyle beraber şehrin üzerindeki bulutlar yavaşça dağıldı ve İnka’ların antik şehri, Machu Picchu tüm ihtişamıyla bize yüzünü gösterdi. Bu manzara sonrası her şeyi unutuverdim bir anda. Bu şimdiye kadar tanık olduğum doğayla bütünleşmiş en güzel arkeolojik alandı. 2430 metre yükseklikteki şehir ayaklarımızın altında duruyordu. İnka imparatorluğu döneminde yaklaşık 750 elit İnka’yı barındıran şehir çok eski olmasına rağmen şehrin keşfi henüz 1911’de yapılmış. Manzarayı uzun uzun doyasıya izledik. Aşağıda gezilmesi gereken bir şehir vardı. Tekrar şehre indik ve bir de şehri içerden görmek istedik. Şehrin güzelliği biraz yükseğe çıkınca kendini daha çok belli ediyor, insan içindeyken çok da etkilenmiyor açıkçası. Şehrin en yüksek yerine çıkıldığında ve karşıya Waynapicchu tepesi alındığında karpostallardaki Machu Picchu manzarası ortaya çıkıyor. Tamam da ortalığa bu lamaları kim saldı?
Şehri gezerken fazlaca yorulduk. Sözleştiğimiz saatte rehberle buluşmak için Aguas Calientes’e indik. Kalabalık bir grup olmasını beklerken sadece Şili’li grup ve biz oradaydık. Ortalıkta rehber de yoktu ve bir kaç saat gelmedi. Geldiğinde ise bizi Hidroelektrik’e götürecek olan tren için bilet olmadığını söyledi. O gece orada kalmak zorundaydık. Eğlence devam ediyordu. Asıl sinir bozucu olan şey gruptaki diğer insanların bir şekilde bu trene binmesiydi ve rehberin açıklamalarının tatmin edici olmamasıydı. O geceyi orada geçirdik. Herkesin planı aksamıştı. Tur için ödememiz gereken miktardan geriye kalan 100$ ücreti ödemek istemedik. Ertesi gün Santa Tereza’ya geldiğimizde rehber bize eğer bu ücreti ödemezsek minibüs’e binemeyeceğimizi söyledi. Ödememekte kararlıydık. Ancak rehber beraber gezdiğimiz yol arkadaşlarımızı da minibüs’e almıyordu. Oysa ki bu Başka Türlü Bir Şey ile acenta arasında bir durumdu. Minibüs ayrıldı ve biz 4 kişi orada kaldık. Hepimizin siniri bozulmuştu! Kendi imkanlarımızla Cuzco’ya döndük. Ertesi gün ilk iş acentaya gidip konuşmak oldu. Bizden hala ödeme yapmamızı bekliyorlardı. Oysaki bizi bir gün daha kasabada tutmuşlardı, dönüş yolunda araca almayıp bırakmışlardı ve hala ödeme bekliyorlardı. Bizim orada bulunmamızdan rahatsız oldular ve bağırıp çağırmaya başladılar ve sonrasında acentaya polis çağırdılar. Eğlence tekrar başladı…
Acentaya sadece hizmetten memnun kalmadığımızı söylemek için gitmiştik ve olay birden bambaşka bir hal almıştı. Yaşadıklarımızı polis’e anlatabildiğimiz kadar anlattık, polis oldukça sakin ve anlayışlıydı, acenta sahiplerinin tam aksine. Polis bizi turist polisine götürdü. Aslında biz bir şey beklemiyorduk, ancak acenta bizi başından savmak için bu yola başvurmuştu. Zaten turist polisine geldiğimizde acentadan kimse yoktu. Cuzco meydanında polis aracının içinde dolaştığımızı farkettiğimiz an Özcan’la birbirimize bakıp güldük sadece. Turist polisine de durumu anlattık. Şikayetçi olmadığımız takdirde yapabilecekleri bir şey olmadığını söyledi. Şikayetçi olmanın hiç bir anlamı yoktu. Bu yüzden bu can sıkıcı olayı burada bahsetmek istedim. Tur şirketinin adı “Peruvian Trips” ve web adresleri http://www.machupicchubycar.com/. Siz siz olun bu acenta ile bir yere gitmeyin.
Polislerle vedalaşıp aynı gün Ica şehrine doğru otobüs ile ayrıldık. Yolculuk yaklaşık 17 saat sürecekti. Yolculuğun sonuna doğru Nazca şehri yakınlarında lastik patladığı için otobüsümüz tamire girdi. Biz de bu fırsattan yararlanıp otobüsten indik çünkü ünlü Nazca çizgilerine çok yakındık. Nazca çizgileri Nazca çölünde bulunan maymun, kuş ve kertenkele gibi dev hayvan figürleri. Abi uzaylılar mı yapmış bunları diyenlere cevabım, hayır. Mö 400 ve 650 yılları arasında Nazca medeniyeti tarafından çizildiği tahmin ediliyor. Bu çizgileri görmek için çesna tipi küçük uçaklarla çöl üstünde uçmak gerekiyor ancak ücretleri oldukça fazla. Bunun yerine gözetleme kulelerini kullanarak bir kaç figür görmek mümkün. Biz öyle yaptık. Ica’ya yakın Huacachina kasabasına gitmekti asıl amacımız. Ancak otobüsten inmiştik. Hemen yol kenarındaki tıra yanaştık. Tır şoförü bizi Huacachina kavşağında bırakabileceğini söyledi. 3 saatlik süren yol boyunca şoförle sürekli muhabbet etmek zorundaydım çünkü ara ara uykuya dalıp karşı şeride geçiyordu. Bazen çimdik atarak bu problemi hallettik ve Huacachina indik. Yola devam etmesi için uyumuasının şart olduğunu söyledik ancak pek önemsemedi bizi. Umarım gideceği yere varabilmiştir.
Huacachina çölün ortasında bir kasaba. Etrafta kocaman kum tepeleri ve ortasında doğal bir göl ve palmiye ağaçları burayı bir vaha haline getirmiş. Buraya gelme amacımız kum tepelerinden aşağıya bir tahta üzerinde kayılarak yapılan sporu “sandboarding” i gerçekleştirmekti. Önce kendi tahtalarımızı kiralayıp etraftaki tepelere tırmandık. Yarım saatte tırmanıp 15 saniyede aşağıya inmek çok yorucu oluyor. Bu yüzden çölde dune buggy denilen güçlü araçlar kullanılıyor. Bu araçlar bizi tepe tepe dolaştırdı biz de aşağıya kaydık. Ayakta kaymak oldukça zor ve bol taklayla sonuçlanıyor. Karın üstü yatıp tepeden aşağıya kendinizi bıraktığınızda ise oldukça yüksek hıza ulaşmak mümkün ve çok eğlenceli. Buradan da ikinci günün sabahı erken saatlerde ayrıldık, La isla Balleta’ya gitmek üzere. La isla Balletta pasifik okyanusunda bir doğal yaşam adası. Adada ve etrafında yaşayan deniz aslanları ve penguenler insanları bu adaya çekiyor ancak doğal hayatı korumak için adaya ayak basmak yasak. O sabah çok fazla sis olduğu için bu adaya botlar kalkmadı ve biz de penguenleri bu defa göremedik. 4 yıl önce Arjantin’in patagonyasında 250 bin penguen arasında yürüdüğümüzde yeterince tatmin olmuştuk zaten. Fazla vakit kaybetmeden Paracas’tan ayrılıp ilk otobüsle Peru’nun başkenti Lima’ya doğru hareket ettik.
Lima Peru’nun okyanus kıyısındaki güzel bir şehri. Eski şehir olarak bilinen Plaza de Armas etrafındaki mimari her Güney Amerika şehrinde olduğu gibi koloni mimarisi örneği. Bu meydan etrafında bolca kilise ve manastır mevcut. Biz okyanusa yakın Miraflores bölgesinde kaldık. Bu bölge şehrin en turistik yeri bu yüzden oldukça pahalı. Yemek için Chifa adındaki Çin restoranlarını kullandık, oldukça uygun fiyatlı ve ne de olsa Çin yemeklerine alışkınız. Bunun dışında şehrin turistik kısmı dışında büyük bölümü varoşlardan oluşuyor aslında, her zamanki gibi görmezden gelinen kısım. Lima’daki gece hayatına da şöyle bir göz attık. Eğer siz de Lima da bir klübe gitmeyi düşünüyorsanız benden tavsiye. Önce biraz salsa öğrenin zira Latin Amerika’da sürekli salsa çalınıp, salsa dansı yapılıyor. Lima Peru’daki son noktamız oldu ve buradan kara yoluyla Ecuador’a gitmek istedik. 28 Temmuz Peru’nun bağımsızlık günü ve bu tarihte araçlarda doluluk yaşanıyor. Yer bulamadığımız için fazladan 1 gece daha geçirdik ve ertesi gün 35 saat sürecek yolculuk için otobüste yerimizi aldık. Bu arada siz de ateş böceklerinin varlığına inanmıyorsanız söylüyorum, gerçekten ışık saçıyorlar.
***
İsmail Özger