Kaldırın kışlıkları. Artık güneş gökyüzünde ışıl ışıl yükseliyor. Renkler belirginleşti, dallar tomurcuklandı. Mevsim bahar, doğa uyanıyor; siz de uyanın. Gri betonlar arasında, bir avuç çimenin üzerinde karşılamayın baharı.
Tamam uzun tatilleri yaza saklamak kadim bir kural. Ama birkaç güncük veya günübirlik kaçamaklara hep imkan bulunur. Söz veriyoruz ciğerleriniz açılacak, yüzünüz gülecek.
En yakınından az uzağına baharda gezmelik stresten uzak İstanbul’a yakın kaçamak rotalarını sizin için derledik. Yolunuz açık olsun!
Ağva
İstanbul’a bir -yerine göre iki- saat uzaklıkta, nefes alabilmek için doğru bir adres Ağva. Geçmişi M.Ö. 7. yüzyıla uzanan belde, Latince “iki dere arasına kurulmuş köy” ve “su” anlamına geliyor. Bu yüzden de ismi ile müsemma.
Yerli dizicilerin Bir İstanbul Masalı’ndan hatırlayacağı kasabaya, iki yanı ağaçlıklı yoldan kıvrılarak varılıyor. Göksu ve Yeşilçay derelerinin göbeğindeki Ağva’da, guruldayan mideler köy kahvaltısına koşarken, karnı tok sırtı pekleri kano ve tekne turları bekliyor.
Uzun kumsalı görenleri heyecanlandırsa da temkinli olun. Zira Göksu’nun Karadeniz’e açılan kısmındasınız. Hatta “İlle deniz” diyorsanız Ağva’ya 15 dakika uzaklıktaki Kilimli ve Kadırga koyları piknik ya da kamp yapmak, denize girmek için en ideal yerler arasında.
Şile
Baharda, henüz sahili dolmamışken kafa dinleyeceğiniz, öğlen, akşam deniz ürünlerine doyabileceğiniz yerdesiniz. Üstelik Şile sadece miskinlik yeri de değil; taze balık yiyip Şile bezi kıyafet bakmaktan fazlasını yapabilirsiniz. Burada bacaklarınıza güvenin. Çünkü Onbir Göller Vadisi’ndeki Hacıllı Şelaleleri’nde kayadan kayaya atlayacak, sıkı bir yürüyüşle Gürlek Mağarası’na varacaksınız.
29 yıl önce köyün öğretmeni Osman Yardımcı’nın keşfettiği, ilk Hıristiyanların hapsedildiği mağara, sırf dev sarkıtları için bile görülmeye değer. Civardaki bir diğer durak ise kumu romatizmal hastalıklara iyi gelen Kumbaba. Bizans döneminden beri şifa arayanların uğradığı Kumbaba, manzara ve deniz meraklılarının da ortak adresi.
Kandıra
İstanbul’un hengamesinden bir buçuk saat uzaktaki Kandıra, Kocaeli’nin tersine henüz sanayileşmediği için bu listede yerini buldu. Çam ormanlarıyla çevrili ilçede telaşa yer yok. Çünkü burada zaman yavaş akıyor. Önce Kandıra’nın meşhur yoğurdunu tadın sonra sahilleriyle ünlü, Cebeci, Bağırganlı, Kefken, Kumcağız veya Kerpe’ye uzanın. Şirin balıkçı tekneleri, mangalda balık keyfi ve bol oksijen buralarda sizi bekliyor.
İlçenin bir diğer görülesi yeri Karadeniz’in tek yerleşim olan adası Kefken Adası. Burada kale surları, sarnıç kalıntıları ve deniz feneri muhakkak gezilmeli. Adını civardaki kayaların renginden alan Kefken Pembe Kayalar’a uğradığınızda, bu kayaların İstanbul’a getirilip Sultanahmet Camisi dahil birçok camide kullanıldığını da unutmayın.
Kilyos
Yakın zamanda popüler beach club’ları ve lüks villalarıyla “Eyvah” dedirtse de, İstanbulluların Sarıyer’deki kapı komşusu Kilyos’a baharda bir şans verin. Çünkü malum yaz partileri henüz başlamadı ve Karadeniz’in en tehlikeli denizi Kilyos henüz akına uğramadı.
Adının Rumca kum anlamına gelen “Kilya”dan veya güzel boğaz anlamına gelen “Killa”dan türediği varsayılan beldede, Cenevizlilerin yaptırdığı ve Sultan II. Mahmut’un restore ettirdiği Kilyos Kalesi görülmeye değer. Köyün eski evlerinin arasından tepeye ulaştığınızda karşınıza çıkan panoramik manzara da büyüleyici. Kilyos’ta bugüne ulaşabilen üç su terazisi, iki taş iskele, kayıkhane ve İstanbul’un Fethi anısına 1453′te dikildiği söylenen büyük çınar ağacı da ziyaret edilebilir.
Riva
Beykoz’un şirin sahil köyü Riva, İstanbul’a yarım saat uzaklıkta bahara “Hoş geldin” diyebileceğiniz günübirlik rotalardan. Denizi ve kumsalı epey davetkar görünse de, bu mevsimde en iyisi Riva Deresi’ne yollanın. Burada balık tutup piknik yapın veya tekneyle sazlıkların arasında süzülün. Hatta motor sporlarına uygun arazi sayesinde, civarı ATV’lerle de keşfedebilirsiniz.
Karadeniz’den gelecek saldırılara göğsünü siper eden ve Bizanslılardan kaldığı varsayılan Riva Kalesi, güneşi batırmak için mükemmel nokta. Akşam Karadeniz balıklarıyla süslü sofranızdan kalkarken bu geziden pişman olmayacaksınız.
Polonezköy
Polonyalı siyasi sürgünlerin 1800′lerde kurduğu Polonezköy, Anadolu Yakası’nda Beykoz’un kalbinde yer alıyor. Burası baharda renk cümbüşüne dönerken, sadece kahvaltı etmek için bile gelinebilir. Zira şehrin en iyi sofraları burada kuruluyor. Ama elbette Polonezköy’de kahvaltıdan fazlası var.
Mesela Zofia Teyze’nin Hatıra Evi’nde eski fotoğraflara dalıp köyün tarihini öğrenebilirsiniz. Burasının nasıl Polonya Köyü’ne dönüştüğünü anlamak için, yıl boyunca pek çok aktivitenin, serginin ev sahibi Kültür Evi de iyi bir kaynak sunacak. Hemen önündeki ağaç oyma heykel sergisi ve 1914′te yapılan Czestochowalı Meryem Ana Kilisesi de mini kültür turunuz için bire bir.
Anadolu Kavağı – Anadolu Feneri
Beykoz’un turistik balıkçı kasabası, huzurun anavatanı sayılabilir. Anadolu Kavağı’nda ne kararsızlık yaşarsınız, ne de koşturmanız gerekir. Çünkü yapılacaklar bellidir. Küçük meydanda önce kısa bir tur atılır, sonra Yoros Kalesi’ne tırmanılır. 1190′da Cenevizlilerin yaptırdığı kalede, manzaraya bakınca “Her adımıma değdi” diyeceksiniz. Bir de illa ki kokusu oraya varan balıklar, lezzetli midyeler ve kalamarlar iştahınızı kabartacak.
Buralara gelmişken dümeni Karadeniz’e kırıp Anadolu Feneri’ne geçmemek olmaz. Kuş cıvıltıları ve dalga sesleri arasında balıkçı köyünü dolaşıp, köye adını veren fenere uğrayın. Bu kadim bekçinin 158 yıldır Marmara ile Karadeniz’in kavuştuğu noktayı beklediğini unutmayın.
Rumeli Kavağı – Rumeli Feneri
Ne şanslıyız ki Kavak-fener ikilisinin Avrupa Yakası’nda da bir başka versiyonu mevcut. Burası ilk bakışta karşıdaki dostunu andırıyor. Ama Rumeli Kavağı’nı Anadolu’dakinden ayıran özelliği plajları. Altınkum, Elmaskum, Aile Plajı ve Askeri Plajı’nı aklınıza yazın. Baharda sadece sahilde yapacağınız uzun, upuzun yürüyüşle yetinin. Zira az sonra yolunuz Midye Çarşısı’na düşecek. Daha sonra meşhur incirinin tadına doyamayacak hatta bir de balık lokantalarından birine oturup, manzaraya kadeh kaldıracaksınız.
Yine buraya gelmişken Karadeniz’e ilerleyip Rumeli Feneri’ne geçebilirsiniz. Aynı ailenin üç kuşaktır bekçilik yaptığı fener, altında yatır olduğu için gezilemiyor. Köydeki kale de biraz bakımsız. Ama her ikisi de Karadeniz’den Marmara’ya kuşbakışı güzellik vaat ediyor. Aşağıdaki tersanenin çekiç, dok sesleri Karadeniz’in rüzgarına karışırken kayalıklarda yürümek size iyi gelecek.
Sapanca – Maşukiye
İstanbul’dan yola çıkıp 1,5 saat sonra Sapanca Gölü’nde haşmetli ağaçların, kuş cıvıltılarının ve özgürce koşuşturan kazların arasında olmak nasıl fikir? Üstelik civardaki tesislerde SPA masajı ve rahatlatıcı banyolarla bahar yorgunluğunuzu atabilirsiniz. Bu rotada öğlen gölün çevresinde sakin bir yürüyüş, kıyıdaki tesislerde öğle yemeği, ardından hamak keyfi sizi bekliyor.
Yolunuzu biraz daha uzatıp Maşukiye’ye vardığınıza da pişman olmayacaksınız. Çünkü ucu bucağı görünmeyen ormanları ve tomurcuklanan kiraz ağaçlarını herkes sever. Hatta oksijene hala doymadıysanız Kirazlı Yaylası ve Kuzu Yaylası da çevrede görebileceğiniz yerler arasında.
Yenimahalle – Acarlar Longozu – Taraklı Kasabası
Sakarya’nın Karasu ilçesindeki Yenimahalle, Acarlar Longozu ve Taraklı Kasabası, iki günlük bir bahar rotası. Yenimahalle, Sakarya’nın Karadeniz’e döküldüğü yerde, eski Türk filmlerinden fırlamış bir kasabayı andırıyor. Buradaki balık lokantalarını hafızaya kaydetmemek imkansız.
Diğer durağınız Türkiye’nin ikinci büyük su basar ormanı Acarlar Longozu, nesli tükenmek üzere olan bitki ve hayvanların ev sahibi. Bu yüzden de korumaya alınmış. Ağaçlarla çevrili gölü, adım başı su menekşeleri ve nilüferler süslüyor.
Sakarya’nın güneydoğu ucundaki Taraklı da bu planın nihai hedefi. Betona yenilmemiş kasabada Osmanlı’dan kalma tarihi evlerin, Arnavut kaldırımı dar sokakların arasında zaman birkaç yüzyıl geriden geliyor.
Avşa Adası
Marmara Denizi’nin ortasında Kapıdağ Yarımadası’nın uzantısındaki adalar grubundan biri Avşa Adası. İstanbul’dan deniz otobüsüyle 2 saat 45 dakikada bambaşka bir yerdesiniz. Bu güzergahı havalar iyice ısındığında seçmekte fayda var. Aksi halde dantel gibi koylara, altın renkli kumsallara içiniz gidebilir.
Adanın eski yerleşim yerlerinde Rum ve Bizans etkisini görebileceğiniz turlar için istikamet Yiğitler, Türkeli ve Manastır mevkileri. Çiftlik’teki kiremit mezarları ve Aziz Georgios Manastırı da görülmesi gereken yerler arasında. Avşa, üzüm bağlarıyla ünlü ve halk arasında Şarap Adası diye anılıyor. O yüzden adanın şaraplarını tatmadan dönmeyin.
Kıyıköy
İstanbul’a iki saat uzaklıktaki bir başka bahar adresi Kırklareli’ne bağlı Kıyıköy. Pabuç ve Kazan ırmakları arasında yüksek bir tepeye kurulu bu sahil kasabasına heyecan verici bir yoldan, Bizans kalıntılarından geçerek giriliyor. Beldede iki katlı ahşap evlerle çevrili sokaklardan sahile uzanıp, balıkçı barınaklarını ve eskiden korsanlar tarafından kullanılan mağaraları keşfedebilirsiniz.
Pabuçdere ile Kazandere’de sandal sefasından sonra “Sadece keyif olmaz” diyorsanız, buyurun kültür turuna. Bizans Dönemi’ne ait kaleye ve beldenin güneybatısında yer alan Aya Nikola Manastırı’na geçin. Kapadokya’daki kaya kiliselerini andıran manastırda aradığınızı bulacaksınız.
İğneada
Şöhreti büyük. Hakkında “Trakya’nın incisi” deniyor. Kırklareli’ne bağlı İğneada, denizi, gölleri, longoz ormanları ve saklı dereleriyle ününü hak ediyor. Bir hafta sonu İğneada Longoz Ormanları’na giderseniz kendinize büyük bir iyilik yapmış olacaksınız. O yüzden su geçirmeyen botlarınızı giyin, rehberli turlardan birini seçin. Çünkü adını bile bilmediğiniz ağaçlar ve kuşlar sizi bekliyor.
İğneada elbette bu kadar değil. Altın tozlu uzun kumsalını keşfettikten sonra, Limanköy’deki 148 yaşındaki deniz fenerini, organik ballarıyla ünlü Beğendik Köyü’nü gezin. Vaktiniz kaldıysa civardaki göllere uzanın. Çünkü Erikli, Mert, Hamam, Pedina, Saka, Sülüklü ve Ramana gölleri yabani hayvanların ve kuşların doğal evleri.
“Görmeyen kaldı mı?” Bonusu: Prens Adaları
Şehre yakın, en kolay bahar kaçamağı Adalar’da yapılır. İstanbul’un dokuz adasından en bilinen dörtlüsünde (Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada) sizi erguvanlar ve mor salkımlar karşılar. Bizans döneminde saray mensupları sürgün edildiği için “Prens Adaları” diye anılan Adalar’ın ortak özelliği, yemyeşil piknik alanları, muhteşem yalıları ve plajlarıdır. Bunların dışında elbette her birinde gezeceğiniz pek çok yer bulunur.
Büyükada, yılda sadece iki gün açılan Aya Yorgi Kilisesi, dünyanın en büyük ahşap binası olduğu söylenen Rum Yetimhanesi, Reşat Nuri Güntekin’in evi ve 2. Abdülhamit’in yaptırdığı Hamidiye Camisi ile ilgiyi hak eder. Heybeliada Sanatoryumu, İsmet İnönü Köşkü, Deniz Lisesi, Ruhban Okulu, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın evi de Heybeliada’da gezilecek yerler arasındadır. Sirakyan İkiz Evleri, Hristos Manastırı ve Kilisesi, Rum Ortodoks Panayia Kilisesi de Kınalıada’ya gidecek herkesin mutlaka görmesi gereken yerler. Burgazada’da ise Aghios İoannes Prodromos (Aya Yani) Kilisesi, Christos (Metamorfosis) Manastırı ve Sait Faik Abasıyanık Müzesi’ni görmeden dönmeyin.
Acele Edin Bonusu: Poyrazköy – Garipçe
Anadolu Yakası’nda Boğaz’dan Karadeniz’e çıkışta muhteşem manzaralı balıkçı köylerinden biriydi Poyrazköy. ‘Baharda Gidilecek Yerler’ listelerinde Anadolu Kavağı – Anadolu Feneri hattındaki orta duraktı. Burası uzun yıllar bozulmamış sahili ve korunaklı limanı sayesinde sakin deniziyle ünlüydü. Karşısındaki Rumeli Kavağı ile Rumeli Feneri’nin arasında saklanmış, küçük balıkçı köyü Garipçe için de durum benzerdi. Garipçe de denize nazır birkaç balık restoranı ile baharda gidilesiydi. Sonra 29 Mayıs 2013′te İstanbul’da Boğaz’a yapılacak 3. köprünün temeli törenle atıldı. O yüzden elinizi çabuk tutun!
Kaynak: Listelist
1 Comment
güzel liste olmuş..Teşekkürler