2014 Yılı için yeni seyahat planlarıma başlamışken, en son seyahat ettiğim Vietnam seyahatimi bu sayımda kaleme almaya çalışacağım.
2013 Yılında da önceki yıllarda olduğu gibi yine yollardaydım. Bu sefer istikametim bir Uzak Doğu ülkesiydi. Neresimi? Motorsikletleriyle, muhteşem körfesiyle, Cha Ca rulosuyla ünlü kükreyen ejderin ülkesi VİETNAM.
Evet artık daha önce televizyonda gördüğüm o muhteşem ülkeye gitmeye karar vermiştim. Vietnam seyahatimle artık bir ilkide gerçekleştirecektim. İlk defa grupsuz bir seyahate çıkacaktım.
İşe Vietnam’da gidilip gezilip görülmesi gereken yerleri belirlemeyle başladım. Bunlar sırasıyla; Hanoi, Halong Körfezi, Hoi An, Ho Chi Minh ve Cu Chi idi.
Günlerden 29.03.2013 cuma günü, şimdiye kadar yapmış olduğum yolculuklarımın içinde en uzun yol kat edeceğim yolculuğumun başladığı gün. Evet, artık istikametim Amsterdam Schiphol Havalimanı. Dışarıda dondurucu bir soğuk hava vardı. Amsterdam’dan uçtuğum seyahatlerimde, havalimanına ulaşımda her zaman treni tercih etmişimdir. O günde öyle oldu. Hengelo şehrinden trenle Amsterdam Schiphol Havalimanı‘na hareket ettim.
Hollanda’dan Vietnam‘a direk uçuşlar olmadığı için, aktarmayla uçmam gerekiyordu. O yüzden Tayland’ın başkenti Bangkok’ta aktarma yapmam gerekti. Akşam üstü; 12 saat sürecek olan uçuşumu gerçekleştirecek uçağımın körüğünde adımlarımı atarken dışarıda yağan karı son kez bakarak uçağımda yerimi aldım.
12 Saatlik uzun uçuşumdan sonra artık Bangkok‘taydım. Beni uçağımdan iner inmez çok nemli ve sıcak bir hava karşıladı. Kar yağarken bindiğim uçağımdan inerken dışarıda kavurucu ve bunaltıcı bir hava olması çok farklı bir duyguydu.
Hemen aceleyle Vietnam uçumu yapacağım girişe geçtim, 2 saatlik bir beklemeden sonra Vietnam Airlines Havayolları’na ait uçakla 2 saatlik bir uçuşla Vietnam’da ki ilk durağım olan başkent Hanoi’a ulaştım. Bavulumu aldıktan sonra vize almak için gümrük polisinin orada sıraya girdim. Hollanda vatandaşı olduğum için vizeyi Vietnam girişinde kapıda alma imkanım vardı. Daha önceden doldurduğum, seyahat acentamın bana göndermiş olduğu vize formülüyle birlikte pasportumu ve 45 Doları vermem yeterli oldu.
Artık 9 günlük Vietnam seyahatim başlamıştı;
“Pick Up Mr. MEHMET HAN” Tabelasıyla karşılandım. Acentamın beni karşılayan görevlisiyle birlikte Hanoi şehrinde 3 gece konaklayacağım “Quoc Hoa oteli”ne gittik. Şehir merkezinde çok hoş ve komforlu bir oteldi. Akşam üstü olmuştu. Eşyalarımı bırakır bırakmaz, etrafı keşf etmek için hava kararmadan biran önce kendimi dışarıya attım. Artık Dünya’nın en çok motorsikletlerinin olduğu ülkenin Hanoi şehri sokaklarındaydım. Burada kişi başına iki motorsiklet düşüyormuş. Fotoğraf makineme sarılıp Hanoi sokaklarında çok güzel pozlar yakaladım. Bir ara o meşhur tropik meyve satıcılarının sepetlerini omuzuma sırtlanıp bir kaç adım atarak ve Hanoi’un geleneksel bisiklet taksilerinden birini binerek o ambiyansı birebir yaşamanın mutluluğuyla otelime geri döndüm.
Artık hava kararmıştı, biraz otel odamda dinlendikten sonra tekrar dışarıya çıktım. İlk olarak; Dünyaca ünlü Vietnam su kuklaları gösterisini izlemek için “Thang Long Water Puppet Tiyatrosu” na gittim. Müzik grubunun canlı olarak çalarak söylediği Uzak Doğu müziği eşliğinde kuklalarla muhteşem bir su gösterisini izledim.
Sonrasında bir kafede oturarak hindistan cevizi suyunu afiyetle yudumladım.
Gezme tutkumdan dolayı pek hissetmesemde üzerimde çok uzun bir yolculuğun vermiş olduğu bir yorgunluk vardı. Ertesi gün çok uzun bir programım olacaktı ve çok erkenden kalkmam gerekiyordu, o yüzden otelime geçerek istirahat ettim.
Ertesi gün sabah taze bol tropik mevyeli kahvaltımı yaptıktan sonra uzun bir günün programına başladım.
İlk olarak Hoan Kiem Gölü’nün üzerindeki ünlü “The Huc” Köprüsü’ne gittim. Sonrasında köprünün yanında bulunan parkın içindeki barışı simgeleyen Dünya anıtına giderek Dünya’nın üzerindeki Vietnam haritasıyla bir hatıra pozu verdim. O gün hava biraz yağışlıydı ama bu gezmeme ve görmeme engel değildi, zamanım çok kısıtlıydı ve programıma aldığım her yeri görmem ve gezmem gerekiyordu.
Hemen oradan Ho Chi Minh Müzesi girişindeki bilet kuyruğuna girdim, sabahın erken saatleri olduğundan orada tören için uygun adım bekleyen Vietnam askerleriyle karşılaştım. Vietnam bağımsızlık hareketinin önderi ve Vietnam Demokratik Cumhuriyeti’nin ilk başkanı olan Ho Chi Minh‘in Anıtkabri’nin önünden geçerek ve pozlar alarak buradan ayrıldım.
Vietnam’da çok az Müslüman’ın yaşadığını biliyordum ama burada karşıma bir caminin çıkacağına tahmin edemezdim. Bu camilerden biride Hanoi şehrindeki “Al Noor” camisiymiş. Bu caminin içine girerek pozlar aldım.
Yoğun bir günün ardından artık hava kararmıştı, ertesi gün Dünya miras listesinde bulunan dünyaca ünlü Halong Körfezi’nde tekne turuna katılacaktım. Eşyalarımı toplamam gerekti çünkü yarın erkenden otelimden ayrılacaktım. O yüzden otelime geçerek istirahata çekildim.
HALONG KÖRFEZİ
Sabahleyin erkenden sabah 8’de acentamın bir görevlisi gelerek beni otelimden aldı. Buradan dolmuşla 4 saate yakın bir yolculukla muhteşem bir doğa harikası olan Halong Körfezi‘ne hareket ettik. Yol üzerinde Hai Duang yakınlarında “Dai Viet Joint Stock” adlı bir atölyede mola verdik. Burada el dokuması yapan bayanlar bizi karşıladı. Bu el işi göz nuru ürünler bu yol düzergahında buraya uğrayan turistlere satılıyormuş. Bende buradan bir kaç parça hatıralık ve hediyelik eşyalar alarak buradan ayrıldık ve tekrar yola koyulduk.
Halong Körfezi’nin limanına vardığımızda bizi ufak teknelere aldılar. Bu ufak tekne bizi ileride bekleyen Junk adını verdikleri bir gecemi geçireceğim 3 katlı ahşap tekneye götüdü.
Bir görevli bizi el sallayarak teknenin giriş kapısında karşıladı.
Bavullarımızla birlikte teknemize geçtik. Teknedeki odalarımızın belli olmasıyla birlikte bir geceyi geçireceğim odama geçtim.
Teknemiz yavaş yavaş körfezde ilerlemeye başladı. Akşam yemeği zamanıydı, muhteşem körfez eşliğinde daha önceden hiç tatmadığım ve görmediğim deniz ürünleriyle bir akşam yemeği sefası yaşadım.
Yemek sonrası Halong Körfezi‘nde bulunan bir mağaraya gittik, mağara muhteşemdi. Mağarada gezinledikten sonra dışarıda iskele üzerinde körfezin manzarası bir harikaydı. Ağaç dallarında onlarca maymunlar daldan dala atlıyorlardı. Bu manzara kesinlikle görülmeye değerdi.
Sonrasında buradan ayrılarak kanolara bineceğimiz yere geldik. Her birine iki kişinin bindiği kanolarla körfezde açılarak kürek salladım.
Gün batımını kanonun üzerinde yaşadım. Gün batımını Halong Körfezi’nde yaşamak muhteşem anlatılamaz bir duyguydu. Sonrasında tekrar teknemize döndük ve teknemiz burada durarak demirini attı.
Burada geceyi geçirdikten sonra ertesi gün kahvaltılarımızı yapmadan önce maymunlar adasına gitmek için teknemizden başka ufak bir tekneye geçerek yol aldık.
Körfez üzerinde muhteşem kayalıkların arasından geçerek maymunlar adasına ulaştık, bu adanın kıyısında sanki yüzlerce maymunlar bizi el sallayarak karşılıyordu. Teknelerden adaya muz ve diğer türlü yiyecekler atılıyordu, doğal olarak maymunlarda bayram yapıyorlardı.
Maymunlar adasından ayrılarak teknemize ulaştık, karnımızda zil çalıyordu daha kahvaltımızı yapmamıştık. Hemen teknemize geçerek biz yokken hazırladıkları kahvaltı masalarımıza geçtik, cam kenarından bir yer kaparak afiyetle Halong Körfezi manzarası eşliğinde güzel bir kahvaltı yaptım.
Teknemiz tekrar yol almaya başladı. Şimdide körfez üzerinde yüzen bir balıkçı köyü’nden geçiyoruz. Düşünebiliyormusunuz; su üzerinde onlarca yüzen kulübecikler, evet burası bir köy. Bu köyde ulaşım ufak teknelerle yapılıyor. Bu köyün geçim kaynağı ise balıkçılık ve bu köye yanaşan turist gemilerine yanaştırdıkları teknelerinden sattıkları o sulardan çıkartılan takı, kolye türü hediyelik eşyalar. Vietnam’da beni en etkileyen şey tabiki bu muhteşem balıkçı köyü oldu.
Artık Halong Körfezi turumuzun sonuna geldik. En son olarak kendi ellerimizle Vietnam’ın meşhur Cha Ca rulosunu sarmaktı. Görevli bunun nasıl hazırlandığını ve sonrasında nasıl sarıldığını ayrıntılarıyla bize anlatarak gösterdi. Sonrasında zorlanarakta olsa kendi ellerimle sarmayı başardım, tabiki sonrasında kendi marifetimi afiyetlede yedim
Halong Körfezi Limanı artık gözükmüştü, buradan geldiğimiz dolmuşlara binerek tekrar başkent Hanoi şehrine hareket ettik. İstikametim Hanoi’da son gecemi geçireceğim, başta ilk iki gecemi de geçirdiğim “Quoc Hoa oteli“ydi. Tesadüfen bu seferde bana ilk kaldığım aynı odayı verdiler, daha öncede kaldığım odamda son gecemi geçirdim.
Ertesi gün sözde havalimanına transferim için sabah saat 6’da acentamın bir görevlisi beni otelimden alacaktı. Ama saat 6:30 oldu, ne gelen var ne giden. Tabi bu esnada sık sık Ho Chi Minh şehrindeki acentamın merkeziyle telefon görüşmeleri yapıyorum. Bir aradan bana otel resepsiyonistide yardımcı oluyordu. Sonunda merkezden beni arayarak bir yanlışlığın olduğunu, hemen kapıya bir taksi göndereceklerini, taksiciye para vermeyeceğimi, beni acilen havaalanına yetiştireceğini söylediler. Tabi biraz olsada rahatlamıştım, hemen anında dedikleri gibi taksim otelimin kapısındaydı. Otelimin en yakınındaki bir taksiyi hemen bana yönlendirmişlerdi.
Bavullarımı hemen kapıp atladım taksiye, elimde ise bana sabah 5:30 da resepsiyonistin elime tutuşturduğu kahvaltı torbası var. Otelden erkenden ayrılacağım için dün geceden bana özel bir kahvaltı poşeti hazırlamışlar. Bir yandan atıştırırken bir yandan gözüm saatte, şoför taksiyi son sürat kullanıyor. Nihayet “Hanoi Nội Bài Uluslararası Havalimanı“na zamanında yetişiyorum. Hemen iç hatlardan Danang seferi yolcu kabul yerinden bavulumla birlikte sıraya giriyorum. İşlemlerin ardından güvenlik noktasından uçağımın körük kapısına yöneldim. O esnada Ho Chi Minh‘te ki merkezden telefon geliyor. Bana uçağıma yetişip yetişmediğimi soruyorlar, onlara sorunsuz bir şekilde yetiştiğimi söyledim ve telefondaki görevli benden tekrar bu gecikmeden ötürü özür dileyerek iyi tatiller diledi.
HOİ AN
Başkent Hanoi’dan bir saatlik uçuşumdan sonra, orta Vietnam’da yer alan Danang şehrine ulaştık. Burada da beni “Welcome! Mr. Han” yazılı bir tabelayla karşıladılar.
Buradan Hoi An şehrindeki otelime giderken yol üstü Cham Müzesi’ne uğradık. Şoförüm beni dışarıda beklerken ben müzeyi gezdim.
Sonrasında tekrar Hoi An şehrine doğru yol aldık. Bu seferde mermer dağının eteklerinden geçerken oradaki bir mermer tesislerine uğradık. Şoförüm buradada beni bekleyeceğini söyleyip beni bu tesiste gezebileceğimi söyledi.
Burada ilk başta karşıma heykeltraşçı mermerci bayanlar çıktı, yaptıkları dev mermer heykelleri sımparalıyorlardı. Boş durarmıyım hiç, bende işin ucundan tuttum ve oradaki bayanlara heykeli sımparalamada yardımcı oldum.
Sonrasında dik ve okdarda yüksek merdivenlerden yukarıdaki tapınağa doğru çıktım. Merdivenlerde karşıma bir Vietnamlı aile çıktı, bana yakın ilgi gösterdiler. Bu aile benimle birlikte hatıra pozu çekilmek istediler bende onları kırmadım tabiki.
Yukarıdaki tapınakta gezinledikten sonra tekrar aşağıya inerek, beni bekleyen şoförümün yanına gittim. Artık sıradaki durağım Hoi An şehriydi.
Hoi An şehrine girer girmez mortorsikletlerin çokluğu buradada hemen dikkatimi çekti. ve Artık sırada 3 gecemi geçireceğim “Glory Otel“ine varmıştık. Otelime yerleştikten sonra hemen buradada çevreyi tanımak ve keşf etmek için kendimi dışarıya attım. İstikametim Thu Bon Nehri üzerindeki Cam Nam Köprüsü‘ydü. Bu köprüyü yürüyerek geçtim, sonrasında buradan Hoi An’ın en ünlü yerlerinden biri olan üstü kapalı Japon Köprüsü‘ne doğru yürümeye başladım.
Elimde otelin resepsiyonundan aldığım üzerinde şehrin önemli noktalarını gösteren harita vardı. Yürürken etrafta bir sürü tropik meyve satıcılarıyla karşılaştım. Yollarda motorsikletlerin arkasında tıka pasa doldurulmuş canlı tavuklar ve ördekler alacaklılarını bekliyordu.
Thu Bon Nehri kenarından yürürken oradaki teknelerden biriyle nehire açılmak için bir Vietnamlı bayanla anlaştım. Fazla uzun sürmesede Thu Bon Nehri’nde, o muhteşem bitki örtüsü manzarası eşliğinde kürek salladım.
Nihayet sonunda üstü kapalı olan çok merak ettiğim o meşhur Japon Köprüsü’ne ulaşmıştım. Burada fotoğraf makinemi verip benim pozumu almasını istediğim turist aile Hollandalı çıktı. Nihayet Vietnam‘da karşıma el kol hareketleri yapmadan anlaşabileceğim birileri çıkmıştı. Burada çok iyi derecede ingilizce bilseniz bile Vietnamlı’larla rahatça anlaşamıyorsunuz.
Hoi An’da ki ilk gecem sokak çalgıcılarının gösterilerini izlemekle başladı. Gece aydınlatılmış sokaklarda yürürken karşıma Hoi An caddelerinde şarkı söyleyen Vietnamlı miniklerle karşılaştım ve onlara eşlik ettim. Sonrasında nehire bırakılmak için, içi mum dolu kayıkçıkları turistlere satan bir Vietnamlı minikle karşılaştım, tabiki bu miniğin sattığı kayığıklarından birini satın alarak Thu Bon Nehri’ne bıraktım. Ufaklığın o andaki mutluluğu görülmeye değerdi.
Bir güzel gecemide Vietnam’da geçirmiştim. Vietnam’da geçirdiğim en güzel günlerden biri bugündü. Hele bu gece sokaklarda görüp ve yaşadıklarımı hiç bir zaman unutamam.
Ertesi sabah Hoi An‘da, Vietnam’ın bitki örtüsünü daha yakından tanımak için bisiklet turuna çıktım. Bisikletle şehir dışına doğru pedal çevirdik. Yol üzerinde karşımıza çıkan içinde bir su değirmenin bulunduğu çiftliğe misafir olduk. Bu çiftik evinde odun ateşiyle pişen bu yörenin yemeklerinin hazırlanışını tanık oldum.
Tekrar buradan bisikletlerimizle yola koyulduk. Yol düzergahı üzerinde bir bahçede yeniden durduk. Durduğumuz bahçenin sahibi bayan bahçesini suluyordu. Bu bayan boynuna geçirdiği terazi şeklindeki, ucunda honi şeklinde kovaların bulunduğu, Vietnamlı‘lara has bir sulama tekniğiyle bahçesini suluyordu. Sulama sırası artık bizdeydi, sırayla bahçeyi sulayacaktık. Bayan kim sulamak istiyor diye bizlere sorduğunda ilk olarak ben hemen el kaldırım. Taktım boynuma kovaları, birer birer daldırdım kovaları havuza. Kovalar artık su doluydu, başladım kovaları tek tek sallamaya. İlk olarak denediğim için biraz zorlandım ama çok zevkliydi. Dünya’nın bir diğer ucunda taaa Vietnam’larda bir Tavaslı bahçe sulamıştı.
Tekrar buradan bisikletlerimizle ayrıldık. Bu seferde yol üzerinde karşımıza çok sayıda içi mandalarla dolu göller çıktı. Bir gölün yanında durduk. Gölün içinde mandasına binmiş Vietnamlı bir çiftçi mandasıyla bize doğru geldi. Artık tamamıyla suyun içine gömülebilen mandayı binme vaktiydi. Çiftçinin yardımıyla hemen mandanın sırtına atladım. Mandanın sırtında gölün ortasına doğru hareket ettik. Yavaş yavaş manda suyun altına gömüldü, mandanın sadece kafası suyun dışındaydı. Bende mandanın üzerinde mandayla birlikte göğsüme kadar suyun altına gömüldüm.
Buradanda bisikletlerimizle ayrılarak Thu Bon Nehri’nin geçtiği başka bir yere geldik. Artık bisikletlerimizi teslim etme zamanıydı ama turumuz daha bitmemişti. Bu seferde turumuz tekneyle devam edecekti. Thu Bon Nehri’nde, buranın meşhur yuvarlak kayıklarına binmek için nehrin ortasında durduk. Yuvarlak kayıklarla nehirde bitki örtüleri eşliğinde kürek sallayarak ilk defa bindiğim çok farklı bir tekneyi zorda olsa hareket ettirmeyi başardım.
Sıra ağ atarak balık tutmadaydı. Kıyıdanda olsa Vietnamlı balıkçı bayanların yardımıyla bir kaç defa ağımı Thu Bon Nehri’ne attım. ve Hoi An’da ki günü birlik bisiklet turu artı tekne nehir turumun sonuna gelmiştim. Çok güzel bir gündü, o gün pedal çevirerek hem spor yaptım hemde çok güzel bir gün geçirdim.
Sonrasında otelimde biraz istirahat yapıp kendimi tekrar dışarıya attım. Otelimin önünden atladım taksiye, istikametim bu sefer hindistan cevizi dolu Güney Çin sahilleriydi. Güney Çin Denizi‘nin ılık sularında yüzmekte bana nasip olmuştu. Ardından Jet Ski ile Güney Çin Denizi‘nin kıyılarından denize açıldım.
O gün akşam ise yeniden Hoi An caddelerindeydim. O gecede yine cıvıl cıvıl müzik eşliğinde dolu dolu geçti. Her oturduğum yerde tropik meyvelerinden tattım. Buz gibi hindistan cevizi suyunu yudumlayarak yorgunluğumu giderdim.
Ertesi gün artık Hoi An’dan ayrılma vaktiydi. Otelimden 13:30 da havalimanına transfer için beni alacaklardı. Yani daha Hoi An maceram bitmemişti. Son yarım günüm vardı, bu son yarım günümü değerlendirmemek doğru olmazdı. Yine sabah erkenden Hoi An’ın caddelerindeydim. İlk olarak pazar yerindeydim, o gün oranın pazarıymış. Pazarda çeşit çeşit deniz ürünleri ve daha önceden hiç görmediğim çeşit çeşit şeyler tezgahlarında satılıyordu.
Pazarın dışında el hünerlerini sergileyen, tahta oyma sanatıyla uğraşan gençlerle karşılaştım, hemen araç gereçlerini elime alıp bende onlara ortak oldum.
Bir yarım günde böyle geçti. Pazar yerinden tuttuğum bir motorsikletle otelimin yolunu tuttum. Artık istikametim yeniden Danang Uluslararası Havalimanı’ydı.
Yine bir saatlik iç hatlar uçuşumdan sonra Vietnam’da ki son durağım ülkenin güneyinde yeralan Ho Chi Minh şehriydi.
HO CHİ MİNH
Ho Chi Minh şehrine inince havalimanında yine beni karşıladılar. Burası Vietnam’ın en işlek ve yoğun bir ticaret şehri. Binlerce mortorsikletler mesafesiz bir şekilde konvoy halinde gidiyorlar. Ne bir kaza var nede bir olay. Ufacık motorsikletlerle ailecek tek motorla gidiyorlar, sepetler dolu. Motorsikletlerle aklınıza ne geliyorsa taşıyorlar.
Ho Chi Minh’de ilk gecem ve hava karardı, kendimi dışarıya attım. İlk istikemetim Notre Dame Katedralı’ydı. Sonrasında şehrin ünlü postanesine gittim. Aynı yerdeki opera binasınıda görmeden gitmek olmazdı. Buralarda yakaladığım güzel pozların ardından şehrin işlek caddelerinde adım adım dolaşarak otelime geri döndüm. Çünkü yarın, Ho Chi Minh şehrine gelmemin en büyük nedeni olan Cu Chi tünellerine gideceğim ve Vietnam Savaşları’nı birebir yaşayacağım.
Ertesi sabah acentamın görevlisi beni otelimden alarak Ho Chi Minh şehrine bir saatlik mesafede olan Cu Chi şehrine hareket ettik. Tünellerin bulunduğu alanın girişinde beni Vietnam savaşları ile ilgili gösterilen bir sinevizyon gösterisi karşıladı. Daha sonra Cu Chi görevlilerinden biri bana Vietnam askeri üniforması giymiş, beni tünellerde rehberlik edecek bir görevli tahsis etti.
Vietnam savaşlarında, Vietkong gerillalalarının Amerikan askerlerine kurdukları tuzakların yanından tünellere doğru yürüdük. Bana rehberlik eden rehberim her tuzağı detaylı bir şekilde bana göstererek anlattı.
Artık Vietnamlıların savaşta kullandığı tünel girişine gelmiştik. Önce rehberim bana ilk haliyle korunan girişi gösterdi, tünelin çok dar bir girişi vardı. Ama benim girişini yapacağım tünelin girişi turistlerin rahatlıkla girebilmesi için sonradan genişletilmiş.
Tünele girmeden önce Vietnam savaşlarından kalan bir tankla karşılaştım ve bu tankın içine girerek bir kaç poz verdim. Sıra şimdi Vietnam savaşlarını birebir yaşamak var. Savaş esnasında kullanılan o günkü gerçek silahla atış yapacağım. Cu Chi müzesinin atış poligonunda atışını yapacağım 5 adet M 30 mermisini satın alarak atış poligonuna geçerek atışlarımı yaptım.
Artık tünele girme vakti. Tünel o kadar dar ki, ancak emekleyerek veya çömelerek tünelde ilerleyebiliyorsunuz. Sürüne, sürüne karanlık tünelde ilerledim.
O günün askerleri, savaşın ortasında zor şartlarda aylarca, yıllarca bu tünellerde yaşamışlar. Sonunda tünelin mutfak bölümüne ulaşıyorum, burada komutanın masasında oturarak dinlendikten sonra tünelden çıktık.
Dışarıya çıkınca bana, Vietnam savaşlarında askerlerin kondisyonlarını korumak için yediği tatlı bir tadı olan bir çeşit bitki ile o günkü askerlerin içtikleri çaydan ikram ettiler. Kan ter içinde hem dinlendim hemde ikramları taddım.
Tünellerin bulunduğu Cu Chi’den artık ayrılma vakti. Vietnam seyahatimin sonuna gelmiştim. Hem Vietnam’da, hemde Ho Chi Minh’te geçireceğim son gecem için tekrar Ho Chi Minh’e geri döndük. Hava kararmadan daha önceden not aldığım, Ho Chi Minh’te görülecek ve gezilecek yerler için tekrar otelimden dışarı çıktım. İstikametim bu sefer Çin Mahallesi’ydi. Çin Mahallesi’nde yan yana tapınaklar sıralanmıştı, bir çoğunu ziyaret ederek fotoğraf çektim.
Ho Chi Minh’te ki Çin Mahallesi’nde ki tapınaklara gezerken buradaki “Cholon Jamial” adındaki bir camiye ziyaret ettim. Caminin içine girdiğimde ise caminin imamının Vietnamlı çocuklara Kuran dersi verdiğini gördüm.
Artık hava kararmıştı ve Vietnam’da son gecem başlamıştı. Buradaki son gecemide Ho Chi Minh’in kalabalık caddelerinde dolaşarak ve alışveriş yaparak geçirdim. Ertesi gün sabahleyin, dönüş uçuşum için acentamın şoförü tarafından otelimden alınarak havalimanına bırakıldım.
Az sonra hayatımın en uzun uçuşunu gerçekleştirecektim. 13 Saat hiç durmadan Ho Chi Minh’ten Paris’e uçacaktım. Çok uzun ve yorucu yolculuğumun ardından Paris Eyfel kulesi’ni semalardan izleyerek Paris’e iniş yaptık.
Paris’te bir kaç saat bekledikten sonra, buradan son durağım olan Amsterdam’a uçtum. Yarım saat gibi kısa bir zamanda Amsterdam’ın buz gibi havası beni karşıladı. Nereden nereye, bambaşka bir Dünya’dan yine, yaşadığım ülkeye geri dönmüştüm. Ama her zaman ki gibi gezme ve görme tutkum bu Vietnam seyahatimden sonra bir fazla daha arttı. Gezmek yeni yerler görmek, kısacası Dünya’nın her bir köşesine adımını atmak çok güzel bir duygu diyerek bu yazımıda sonlandırıyorum.
Umarım bu yazımıda zevkle, keyif alarak okur ve beğenirsiniz.
Başta eş ve dostlarımın yeni yıllarını en içten dileklerimle kutluyor ve beni takip eden tüm seyahatseverlerimi bir sonraki seyahatnamemde buluşmak dileğiyle sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
2014 yılının hem kendim adına hemde tüm seyahatseverlerin adına bol seyahatli ve maceralı geçmesini diliyor, saygılarımı sunuyorum.
Kaynak: Mehmet Han
5 Comments
Mehmet Bey Selam, Vietnam gezisi hakkında yazdıklarınız süper. Çok teşekkürler. Faydalı bilgiler edindim. Ben de Vietnam gezisi yapacağım. Mümkünse bana satın aldığınız turlar ve tur şirketi hakkında bilgi verir misiniz? Tur programını kendiniz mi yaptınız.? Ne kadar ödediniz? Anladığım kadarıyla sizin için özel bir tur düzenlenmiş. Maliyeti hakkında da bilgi verirseniz sevinirim.
Şimdiden teşekkürler.
iyi günler. bu güzel gezinizi bizlerle paylaştığınız için tşk. ben türkiyeden gitmek istiyorum.kapıda vize alabiliyormuyuz. ve en yakın nasıl gidebiliriz. yrd olursanız sevinirim.
Mehmet yardimci olurmusunuz bende gitmek istiyorum o ülkeye hiç yurt dışı gitmedim
Mehmet Bey Merhaba,
Yazınızı keyfile okudum, çok eğlenceli olmuş gibi görünüyor. Özel tur acentesi ve içerik hakkında sizden bilgi isteyecektim. Mail adresinizi verirseniz size bazı sorular sormak isterim.
Yardımcı olursanız sevinirim.
merhabalar geçen sene ben de vietnam da bulundum. vietnam denilince sadece savaş geliyor ama vietnam gerçekten çok apayrı bir ülke. çok ama çok beğendim. inanılmaz yerlere sahip bir ülke. insanları da çok cana yakın ve yardımsever. gidin.. mutlaka görün. bu arada vize almak isteyenler için; kendi deyimimden bahsedeyim bir faydam olsun. kapıda çok kolay bir şekilde vize alabiliyorsunuz. ben vietnamda yerel bi seyahat acentesinin türkiye temsilciliğini yapan bir firmadan aldım. çok ilgili davrandılar, 1 hafta içinde de c1 belgesi (vize onay mektubu) nu teslim ettiler. herhangi bir şekilde evrak da talep etmediler. ihtiyaç olan uçak bileti ve kalacak yer ön rezervasyonlarını kendileri hallettiler. bunun bana maliyeti 100 $ oldu. vietnama varışta havaalanında konsolosluk yetkilileri vize başvuru formunu doldurmamı istediler. bu formda kişisel bilgiler, vietnamda ne amaçlı bulunduğum gibi bilgiler soruluyordu. bunları doldurup c1 belgesi ve 1 adet biyometrik fotoğraf ile teslim ettim. görevli kişi benden 25 $ istedi ve 10 dk da vizemi pasaportuma yapıştırdılar. ardından da vietnama girdim. 15 günlük efsane zaman geçirdim. mekong delta, halongbay, sapa ve hoi an favorilerim! mutlaka buraları ziyaret edin. ek olarak che! tatlısını denemeyi unutmayın 🙂