Sinemis Candemir’in Bombay Macerası

İstanbul’dan 6-7 saatlik bir uçuş sonrası Bombay’e varabiliyorsunuz. Zaman olarak bizden ikibuçuk saat ilerideler, havaalanı olarak ise biraz gerideler. İlk intiba biraz ilginç tabi. Nem, sıcaklık, çekmeyen cep telefonları, biraz da değişik koku eşliğinde kalabalık bir havaalanı karşılıyor sizi ilk indiğinizde. THY seferlerinden ve saat olarak bizden ileride olmalarından dolayı gece varmış oluyorsunuz şehre. Otelinize varmak için arabaya geçtiğinizde gecenin karanlığından dolayı henüz trafik ve yolları göremesenizde en azından sağdan akan trafiği ve sağ taraftaki sürücü koltuğunu fark ediyorsunuz.

İkinci şoku da otelinize vardığınızda yaşıyorsunuz. Yanlış anlamayın herkes güleryüzlü, ingilizce konuşuyorlar genelde, özellikle yıldızlı otellerde, ama yine de anlaşmak biraz zaman alıyor. Örneğin adaptör isteyeceksiniz lobiden, gülümseyerek, aksanlı ingilizceleri ve sağa sola garip bir salınımla salladıkları kafalarıyla ‘aaa tabi ne demek, hemen’ diyorlar ama sonrasında yok oluyorlar. Bir daha arıyorsunuz, yine bir gülümseme, yine bir nezaketlikten kırılma ama yine isteğin yerine gelmemesi, bu hikaye siz pes edene kadar devam ediyor çünkü onlar kaba olacaklarından mı korkuyorlar nedir, asla size olmaz, ya da dediğinizi anlayamadım vs gibi cevaplar vermiyorlar.

Ben iş için gittiğim için belki farklı bir Hindistan tecrübe etmiş olabilirim ama şu meşhur spiritüel yönünü hiç göremedim. O kısmı da artık başka bir zamana. Tekrar gitmek istersem tabi

Beni şaşırtanları sıralıyım en iyisi size:

Sokaklarda yollarda multilüks arabalarla, fotoğraflarını gördüğünüz 3 tekerlekli tuk tukların yanyana olması. Yolda giderken kaldırımda, gerçekten sözlük anlamıyla, yaşayan insanları, aileleri, görmek. Kaldırımı süpüren, duş alan, uyuyan ya da sizin arabanızın camını çalıp para isteyen insanlarla, yüksek sınıfın aynı muhitlerde yaşaması. Özellikle burası sanırım sadece biz turistleri şaşırtıyor. Onlar için saray yavrusu evlerinden çıkıp arabalarına binerken bir sokak kedisinin bacağına sürtünmesi ve miyavlaması kadar normal alt sınıftan birinin camı tıklayıp yemek, para vs istemesi. Beni oldukça üzmüştü.

Bilmem kaç yıldızlı dünyanın sayılı otellerinin restorantlarında sanki şarap listesi gibi içecek su listesi sunmaları ve sonrasında seçtiğimiz suyun getirilip şarap şişesi gibi gösterilip onaylatılması, gözümüzün önünde açılması.

Birbuçuk asır süren İngiliz sömürgesinin etkisi olacak, yemek düzeninde gümüşlerin, sofra düzeninin çok şık olması ama yemek geldikten sonra gümüşlerden ziyade ellerin daha çok kullanılması

ve tabii ki o baharatlar, yemekler, içecekler sonunda midenin hatta bağırsakların illa ki bozulması. Temizliğe dikkat etseniz bile bir şekilde yediklerinizdeki baharattan bağırsaklar, mide mutlaka bozuluyor.

Gece hayatının renkliliği, mekanların lükslüğü yanında sokakların pisliği. Gece hayatı demişken, klüplerin tuvaletlerinde peçete bulunması doğallığında, daha fazla alkol almanızı ve midenizin bozulmamasını sağlayan tabletlerin kutularca verilmesi.

Sanırım insanların çok olmasından dolayı kapıyı tutan tuvaletin içinde yine ayrıca kapınızı tutan, çıkınca elinizi yıkadıktan sonra ellerinizi kurulayan, nemlendirici süren insanlar var. Görevleri bunlar olan insanlar. Ben yaparım teşekkür ederim de işe yaramıyor. Görevlerine acayip bağlılar.

Ülkenin aslında yeni oluşu. Babam doğduğunda Hindistan İngiltere sömürgesiymiş. ya 1947de ya da 50lerde kurtulmuş sömürgelikten.

Bu kadar yeri gezdim ilk defa biri markette cüzdanımı çalmaya çalıştı.

Sanırım beni şaşırtanlar listesini daha da uzatabilirim. Ama dediğim gibi ben iş için gittiğimden belki çok da fazla tanıyamadım, haksızlık ediyor olabilirim.

Son olarak size komik anımı aktarayım ve bu yazımı burada bitireyim.

Hediyelik eşya almak için girdiğim Bombay’in en büyük alışveriş merkezinde (ki bizim istanbul şişlideki YKM mağazası kadar anca vardı bina  alacak hediye bulamazken biblolara gözüm takıldı ve tezgahtara sordum ‘Şurdaki fil gibi duran şeye bakabilir miyim?’ (can i see that elephant thing please?) tezgahtar bana ters bir suratla dönüp ‘O bir Tanrı bayan!’ (it’s a God mam!) diye azarladı.

ooops!

Hindistan macerası da hayatımdaki ilginç deneyimler listesinde yerini aldı ve İstanbul’a binbir macera ile döndüğümde bavulum bir hafta sonra hala Bombay kokuyordu 🙂

***

Sinemis Candemir

Sinemiscandemir.com

Çok Gezen Çok Tozan, Az Biraz Deli, Biraz da Yazan Çizen, Ucundan Web Tasarımcısı, Çılgın bi Proje Canavarı, Aa Unutmadan Az Buçuk da Fotoğrafçı.

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

uzakrota_logo - Kopya

Uzakrota Travel Summit is connecting the biggest companies with the brightest minds and professionals of the travel industry around the world.

Let’s Do It Together

Get subscribed today!