İnsanoğlunun şehircilik anlayışı M.Ö. 7400 yılına kadar uzanır. Dünyanın ilk şehri, ülkemiz toprakları üzerine yer alan Çatalhöyük. M.Ö 7400 yılından günümüze insanoğlu şehircilik anlayışından hiç vazgeçmedi, aksine hep nasıl geliştireceğini düşündü. Sanayi Devrimi’nden sonra modern şehircilik anlayışının baskın olmasıyla beraber, insanların hayatlarını en iyi şekilde karşılayacak, aynı zamanda da tarihi dokusu korunacak şehir inşalarına başlandı. Dünyada geçmişini koruyarak geleceğini inşa eden şehirlerin sayısı az. Biz de size kimileri yepyeni inşa edilmiş, kimileri eskinin güzelliğini koruyarak bugüne taşımış çeşitli şehirler derledik. Dünyanın çeşitli kıtalarından bu şehirler, farklı özellikleriyle dikkat çekiyorlar.
Brasilia, Brezilya
Brasilia’yı kısaca anlatmak gerekirse; geniş yollar, şehrin kendisi kadar yepyeni mimari eserler, simetri hastalarını sevindiricek kadar düzgün bir şekilde tasarlanmış sokaklar ve her yerde duyulan latin ezgilerinden bahsedebiliriz…
Brezilya’nın başkenti olan Brasilia, 1956 – 1960 yıllarından başkent olması için inşa edilmiş dünyanın ilk suni başkenti. Brasilia’nın mimari planı Lucio Costa ve Oscar Niemeyer tarafından hazırlandı. Uçak şeklinde planlanan şehrin kokpit kısmında başkanlık sarayı ile parlamento bulunmakta. Brasilia yeni bir şehir olduğu için mimari eserlerinde tarihi bir derinlik olmamasına rağmen modern mimarinin şık örneklerini bu güzel şehirde görmek mümkün. Cetvelle çizilmiş gibi olan sokaklar, sorunsuz altyapısı ve güvenilir olmasıyla ön plana çıkan Brasilia, Güney Amerika’daki diğer Latin şehirlerden bu özellikleriyle ayrılıyor. Brasilia Katedrali, The Three Powers Square, Televizyon Kulesi ve Dom Bosco Church görülmeye şehirde görülmeye değer yerlerin başında geliyor.
Kyoto, Japonya
794 senesinden 1868′e kadar Japonya’nın imparatorluk başkenti, Japon kültürünün en yoğun yaşandığı, parkları, bahçeleri, geyikleri, geyşaları ve muhteşem tapınaklarıyla binlerce yıllık tarihe ev sahipliği yapan görkemli bir şehir Kyoto. 2. Dünya Savaşı’nda güzelliği yüzünden bombalanmayan, Japonların “huzurun kaynağı” dediği Kyoto, göz alıcı mimari yapılarıyla tarihi atmosfere sahip. Dünya Mirası listesinde yer alan ve Kyoto, Uji ve Otsu kentlerinde bulunan toplam 17 tarihi anıtın on altı tanesi tapınak ve mabetlerden bir tanesi de Nijo Kalesinden oluşmakta. Şehirde yeni bina inşa etmenin oldukça sıkı kuralları var. İçine girilmesi yasak, altından yapılmış bir yapı olan Kinkakuji Tapınağın, Kyoto’nun simgesi. Ayrıca tek bir çivi çakılmadan inşa edilen Kiyomuzi Tapınağı’nın muhteşem manzarasına aşık olmamak elde değil. Geyşaların yaşadığı Gion Mahallesi, bambu ağaçlarıyla dolu Arashiyama bahçesi mutlaka ziyaret edilmeli.
Melbourne, Avustralya
Melbourne’ü gelişmiş şehirler listesinde kaçıncı sıraya koyarsınız bilmiyorum ama, deniz kıyısındaki muhteşem manzaralı yerleşim merkezleri ile adeta göz kamaştıran şehrin Güney Yarımküre’nin ‘’parlayan yıldızı’’ olduğunu kavramak gezenler için çok zor olmasa gerek.
Melbourne Avustralya’nın 6 eyaletinden biri olan Victoria’nın başkenti. Avustralya’daki bütün eyalet başkentlerinde şehir merkezi caddeleri birbirini dik kesen ızgara planıyla yapılmış. Melbourbe çok güzel bir liman kenti, ayrıca Güney Yarımküre’nin en iyi alışveriş merkezi. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında Antik yapılar ve eserler burada bulunmamasına rağmen, modern mimariden hoşlananlar için tam bir cazibe merkezi. Şehir her geçen yıl kendini yeniliyor ve birbirinden güzel binalara, yeşil alanlara, kültür-sanat etkinliklerine kavuşuyor. Federasyon Meydanı, Crowne Gazino, Gözlem Kulesi, Melbourne Akvaryumu, Victoria Milli Galerisi, Sanat Merkezi ve Melbourbe Müzesi şehri daha yakından tanımaya yardımcı olacak yerlerin başında geliyor.
Paris, Fransa
Paris, Fransa’nın başkenti olmasıyla birlikte; bilim, kültür, sanat alanlarında da dünyanın önde gelen merkezlerinden birisi olarak kabul edilmiş, yaklaşık 2000 yıllık tarihe sahip bir şehir. Bu etkileyici mimariye sahip şehre girdiğinizde; o meşhur Fransız filmleri kare kare gözünüzün önüne geliyor, Fransız şarkıları ise kulağınıza eşlik ediyor…
Paris için 1853 yılından itibaren düşünülen değişim planı, “modern kent” konseptine uygun olarak hayata geçirilmeye başlandı. 1853-1870 yılları arasında Paris valisi olduğu zamanlarda Baron Georges-Eugene Haussmann, yaptığı çalışmalarla Paris’e modern bir görünüm kazandırdı. Napolyon’dan aldığı destekle bazı yerleri yıkıp yerlerine geniş bulvarlar ve caddeler açtırdı ve kenti neredeyse baştan yarattı.
Bu değişimin habercileri sayılan uygulamaların başında, peyzaj mimarlığı tarihinin önemli isimlerinden André Le Nôtre’un yaratıcısı olduğu Versailles Sarayı Bahçeleri ve Pierre François Léonard Fontaine ile Charles Percier’nin düzenlediği en önemli caddelerden biri olan Rue de Rivoli de büyük bir değişimden önceki son aşamalardan sayılıyor.
Şehrin dokusunu ve tarihi hissetmek istiyorsanız; Île de la Cité, Avenue des Champs-Élysées, Notre Dame, Palais-Royal, Montmartre, Eiffel Kulesi gibi mimari özellikleriyle ünlü yapıları mutlaka görmelisiniz.
Chicago, ABD
Yüzlerce kat yüksekliğindeki binaları ve ilgi çekici mimamisiyle ‘’Gökdelenlerin şehri’’ olarak anılan Chicago 1833 yılında kuruldu ve 1885 yılında da ilk gökdelenin inşa edilmesi ile dünya tarihinde yerini aldı. Fakat şehir, 1871 tarihinde gerçekleşen büyük yangında çok fazla hasar görerek birçok yapısını yitirdi. Bu olaydan sonra Chicago, en baştan ve dönemin yükselen mimarlık trendleri göz önünde bulundurularak tekrar inşa edildi. Örnek verecek olursak; Frank Lloyd Wright’ın Chicago’da tasarladığı Robie Evi’nin, kütlesi ve cephenin ele alınışı yönünden, katılığı, tekdüzeliği reddedebilen bir yapı olduğunu söyleyebiliriz.
Bir gün yüksek kuleleriyle ünlü Chicago’ya giderseniz; Sears Towers, John Hancock Merkezi ve sıradışı mimarisiyle Millennium Park’ı görmenizi tavsiye ederim.
St. Petersburg, Rusya
İstanbul Taksim’de birkaç adet kalan tarihi değere sahip binalara benzerliğiyle dikkat çeken St. Petersburg’daki binaların arasında dolaşmanın verdiği hazzı ancak bizzat oraya giden anlayabiliyor…
St. Petersburg’un zemini, İsveç ile yapılan 1700-1721 yılları arasında meydana gelen uzun savaşın sonucunda atıldı.
En başta şehir plansız bir şekilde yapıldı. Çar Petro’nun, Poltava savaşını kazanmasıyla Viborg adını taşıyan şehri ele geçirmesinin ardından Rusya’nın başkentini Moskova’dan St.Petersburg’a taşıdı.
Aynı tarihlerde Çar, şehrin düzenli yapılanması için Domeniko Trezini ile Jan Batist Leblon’u Rusya’ya davet etti. Trezini ile Leblon St. Petersburg’un ilk şehir planlarını yaptılar ve şehir bu genel planlar üzerine bugüne kadar geldi.
300 yıl önce bataklığın üzerine kurulan ama kısa süre içinde Rus İmparatorluğu’nun ihtişamını yansıtan St. Petersburg; mimarisi, su kanalları ve tarihiyle hala önemli şehirler arasında yerini koruyor. St. Petersburg’un önemli yapılarından bazıları ise şöyle; Hermitaj Müzesi ve Kışlık Saray, Mermer Saray, Yazlık Saray, Peterhof Sarayı, Dökülen Kan Kilisesi.
Kaynak: Jabiroo