Hepimizin yabancı dil öğrenirken zorlandığı, zaman zaman vazgeçip “ben bu işi beceremiyorum” dediği, ümitsizliğe ve mutsuzluğa kapıldığı anlar olmuştur. Yeni bir dil öğrenmek gerçekten de kolay değildir; istek, azim ve kararlılık gerektirir. Peki bu zorlukları sadece biz mi yaşıyoruz? Bizim gibi pek çok ünlü sanatçı ve işadamı da yabancı dil öğrenirken aynı zorluklarla karşılaşıyor. Gelin onların bu zorluklarla nasıl başa çıkıp, nasıl yabancı dil öğrendiklerini kendilerinden dinleyelim.
Sezen Aksu
“Sistematik gramer İngilizcesine sahibim. Hiç hocasız tek başıma yaptım!”
Kura ile girdiğim Devlet Okulu’nda Almanca dersi görmüştüm, ama hiçbir zaman bu dile ısınamadım. En kaliteli Almanca aksanını bile mümkünse almayayım! İngilizce’yi kendim öğrenmek istedim. 4-5 laboratuar bitirdim, bol bol kitap okudum. Kasetleri dinleyerek çalıştım. Yani, hem okuyarak hem dinleyerek İngilizce’yi çalıştım. Beynimi boşaltmama yardımcı oluyordu, çevrem şaşırıyordu. Kendi alanım dışında beni rehabilite eden, eğlendiren bir uğraş oldu. Yurtdışı ilişkilerimden dolayı, yabancı tonmaisterlerle çalıştığımda da dilimi geliştirme fırsatım oldu. Londra’ya gidiş gelişlerimde pratik yapma fırsatı buldum. Durmadan BBC gibi TV kanallarını açık bırakarak kulak dolgunluğu oluştururum. Son derece sistematik gramer İngilizcesine sahibim. Hiç hocasız tek başıma yaptım.
Yılmaz Erdoğan
“Tanıdığım tek İngiliz sivilleri, Bay ve Bayan Brown´dı!”
Ben pek çok vatandaş gibi düz lise İngilizcesiyle büyüdüm. Hani dostlar yabancı dil dersinde görsün, müfredat fiyakalı dursun diye konmuş, Türkçe konuşmanın komik biçimde yasaklandığı İngilizce derslerinde, “disizepensıl” zamanlar geçirdim. Tanıdığımız tek İngiliz sivilleri Bay ve Bayan Brown´dı! Bunlar her ders deniz kenarına gidip saçma bir piknik yaparlardı. Yani bana lise ve öncesi yabancı dil eğitiminden hiçbir işe yaramayacak bir kulak dolgunluğu kalmıştı. Ben de sinema tutkumla İngilizce öğrenme ihtiyacımı birleştirdim. İngilizce filmleri İngilizce alt yazıyla seyrederek, kara düzen şeklinde öğrenmeye çalıştım Şimdiki durumum yurt dışına gidince, ele güne muhtaç olmadan tek başıma vakit geçirebilecek, resepsiyonda gecenin geç vakti yiyecek bir şeyler isteyebilecek kadar. En azından tek başıma gezebiliyor ve aç kalmıyorum. Şimdi İngilizcemi geliştirmek için her türlü yola başvuruyorum ve sanırım bir süreliğine yurtdışında bir kursa gitmem gerekecek. İngilizce yoksunluğu benim için dilsizlikle eş değer. Ben dilsiz değilsem bile kekemeyim ve bundan kurtulmak için çalışmaya devam ediyorum.
Billur Kalkavan
“Bir lisan öğrenirken, bence en çok dikkat, merak ve istek gerekir.”
Oxford mezunu 5 lisan bilen bir babayla, English High School mezunu 3 lisan bilen bir annenin tembel kızıyım ben. Bunun suçunu biraz da ilkokulu bitirdikten sonra, ABD´ye okumaya gönderilmeme bağlıyorum. İnsan İngilizce öğrendikten sonra başka bir lisan öğrenmeye gerek duymuyor.
Babam bana hep Bili´ciğim kişi kendi lisanını iyi bilmezse, başka lisan öğrenemez´ derdi. Ben de onun sayesinde süper Türkçe (eski-yeni) öğrendiğim için, İngilizce´yi de süper öğrendim. Bir lisan öğrenirken, bence en çok dikkat, merak ve istek gerekir. Öğrenen kişinin yanında daima sözlük olmalıdır. Yeni ve bilmediği bir kelime ile karşılaşınca, hemen sözlüğe bakıp hem yazılışını hem de kullanılışını öğrenmek çok yardımcı olur. Benim tavsiyem sözlüğün de (mesela İngilizce öğreniyorsak) İngilizce´den İngilizce´ye olması daha verimlidir.
İshak Alaton
“Ya beni kovarsın ya da İngilizce öğretirsin”
Ben ilk ve orta okulu Şişli Terakki´de okudum. 1942 yılında babamın sıra dışı bir olayı oldu. ´Varlık vergisi´ geldi. Babam bu varlık vergisini ödeyemedi, iflas etti, Aşkale´ye gitti ve bizim de hayatımız değişti. Beni Şişli Terakki´den aldılar. Daha ucuz bir okul olan St. Michel Lisesi´ne koydular ve dört yıl boyunca Fransızca öğrendim. 1945 yılında savaş bitti, ben St. Michel´den mezun oldum. Hemen çalışmaya başladım. 1948´de askere gittim. O zaman gayrimüslimlere yedek subay olma hakkı ilk defa tanınmıştı. Ben de Mamak´ta altı ay yedek subay okuluna gittim. Mezun olmadan 2 hafta önce bir yüzbaşı sınıfa girdi: “Yabancı lisan bilen kimler?” dedi. 100 kişilik sınıfta üç kişi el kaldırdı. Bizlerin isimlerini aldı ve çıktı. Polatlı Topçu Okulu´na beni Tercüman Asteğmen olarak yolladılar. Oraya vardığımda beni Binbaşı Harloff´un yanına götürdüler. Amerikalı subay Harloff benimle İngilizce konuşmaya başladı. O İngilizce konuşunca benim İngilizce değil de Fransızca bildiğimi anladı ve başından kaynar sular döküldü. Sınıfa giren yüzbaşı yabancı dil eşittir sadece İngilizce olarak düşünmüş olmalı. Kabahat bende değil.
Ben de Amerikalı subaya yarı İngilizce yarı Fransızca şunu anlattım:
“İki yol var; ya beni kovarsın, Ankara´ya geri giderim ve oradan yeni birisinin gelmesi 6-8 hafta sürer, veya bana İngilizce öğretirsin.
Adam önce afalladı, sonra bana inandı. Dört hafta, bu adam bana, sabah sekizde okunacak malzeme veriyor ve her saat başı beş dakika beni imtihan ediyordu. Binbaşı Harloff´un toplantılarda İngilizce verdiği dersleri Türkçe´ye çevirerek tercümanlık yapmaya başladım. O zamandan beri İngilizce’yi devamlı olarak okudum ve geliştirdim. İngilizce bugün iyi bildiğim lisanlardan biridir.
Can Ataklı
“Hayal Ediyorum. İnsan beynine çip koyacaklar, 38 dil birden öğreneceksin.”
İstanbul Erkek Lisesi’nde okudum. Almanca vardı okulda ama ben öğrenemedim. Herhalde benim öğrenememe kabiliyetim var! Orta sonda kaldım hem de Almanca’dan. Alman bir hoca vardı, benim aksanım için “Yahudi gibi Almanca konuşuyorsun” dedi, öfkelendim tabii. Psikolojik sorun yarattı böylece. Hoca beni soğutmuş oldu. Sonra bir kompozisyon sınavımız vardı. Konu veriliyor, biz devamını getiriyoruz. Konu: Boğaz´da trafik kazası. Ben başladım yazmaya, araba 140 km. süratle giderken boğazdan uçtu, falan. O zamanlar sınav kağıtlarına öğrencilerin adları kapalı olarak bakılıyordu. Hoca bütün sınıfın ortasında: “Aptalın teki Boğaz´da arabaya 140km. hız yaptırmış, çok mantıksız buldum, onu bıraktım” dedi. Daha 12-13 yaşındayım, o da beni soğuttu. Almanca´ya küstüm. Sonra aklım başıma geldi, lisan öğrenmeden olmaz. İngilizce öğrenmeye başladım. Kasetler aldım. İşim dolayısıyla gece çalışıyordum. Güngör Mengi ile sabah erkenden 7´de, yarı uykulu bir halde ders aldık. Şu an İngilizcem akademik düzeyde asla değil, ama yurtdışına çıktığımda konuşabiliyorum. Kitap okumaya, siyasi bir tartışmaya girmeye yetmiyor.
Çin, Rusya kabak çiçeği gibi açılıyor, gelecekte bu diller önem kazanabilir. Ben bekliyorum, daha doğrusu hayal ediyorum. İnsan beynine çip koyacaklar, 38 dil birden öğreneceksin.
Ünlü Röportajları Kaynak: Ece Vahapoğlu – Yabancı Dil Öğrenme Yolları
Kaynak: Hot Courses