Havalimanında bindiğimiz Metro Express ile New Delhi Metro istasyona ulaşıp ana tren garına gitmek istiyoruz. İnanılmaz bir kalabalık ,ses ve toz dumanı bir o kadarda şaşırtıcı atmosfer arasında Gar’a güç bela ulaşıyoruz. Gar’a girmek için güvenlik noktasından geçmeniz gerekiyor ,ancak güvenlik kontrolü var mı yok mu orası çok net olmamasına rağmen kalabalığın akışına kendimizi verip xrayden geçerek içeriye giriyoruz. Amacımız Shiv Ganga Express‘ine binmek,ancak daha vaktimiz var ,bunun için emanetçi bulmaya karar veriyoruz.
Bir müddet aradıktan sonra emanetçiye ulaşıyoruz ,ancak gördüğümüz manzara karşısında geldiğimiz noktanın emanetçi mi değil mi kısmı ile ilgili ciddi bir endişe yaşıyoruz ,kısa süren bir kararsızlıktan ve manuel işleyen bir bürokrasi sürecini zorlukla aştıktan sonra emanetçiye eşyalarımızı teslim edip biraz daha dışarıyı gözlemlemek ve tanımak için gar’dan ayrılıp kendimizi Delhi‘nin en kaotik noktalarından olan Phar Ganj’a atıyoruz.
Bu arada Hint Demiryolları ile ilgilide küçük ancak veri olarak büyük ayrıntıları da sizinle paylaşmak istiyorum. Trenler ve istasyonlar inanılmaz derece kalabalık ve insanlar tarafından çok yoğun olarak kullanılıyor. Hint Demiryolları devletin işlettiği bir kurum olarak günde 25 milyon insanın aynı anda seyahat ettiği ,adına bir bakanlığın çalıştığı,115.000 km hat uzunluğuna sahip ve aşağı yukarı 1.5 milyon çalışanı ile koca bir dev haline gelmiş. Böyle bir ülkede tıkır tıkır çalışan bir yapı bizi başka bir düşünceye sevk ediyor ve bu geleneğin, altyapının İngilizlerin geçmişte bıraktığı derin miras olduğunu tahmin ediyoruz. Bu kadar yoğun çalışan yapının anlaşılması zor ve tam doluluk prensibine göre yapılandırılmış bir o kadar garip ancak etkin bir rezervasyon sistemi de mevcut ,bu sistemi anlamak ve anladığım doğrultuda bilet almak aşağı yukarı 1 ayımı aldı, gerisini siz düşünün.
Hindistan’ı anlatmak ve ifade etmek hakikaten çok zor bu ülkede her anınız he saniyeniz ilginçlikler ve enteresanlıklarla dolu ve bir gezginin kesinlikle görmesi gereken bir yer olduğu konusunda görüş birliğine varıyoruz ve bu yoğun bombardımandan sonra Delhi tren istasyonunda bin bir güçlükle bulduğumuz platform’dan Shiv Ganga ekspress’ine biniyoruz Tren sınıfımız puşetli, kuşetler açık bir şekilde duruyor ,gece belli bir saatten sonra yastık ve yatak örtüsü dağıtılıyor tabi iki ki bu durum belli sınıflar için geçerli. Hindistan’a seyahat eden bütün gezginlerin bence hayatlarında bir kez yapması gereken şeylerden biriside tren yolculuğu olmalıdır bu yolculuklar bir süre sonra tutku haline gelebiliyor. Trenimiz gece’nin derinliğini yararak ilerliyor seyahat esnasında gördüğümüz, insanlar, satıcılar ve fareler yorgunluğumuzu bir nebze unutturup seyahat etmenin unutulmaz hazzını bizlere yaşatıyor.
Tren ile ortalama 13 saatlik bir yolculuğun arkasından sabah saatlerinde Hinduların 7 kutsal şehrinden ve en önemlilerinden birisi olan Varanasi’ye ulaşıyoruz. Varanasi dünyanın en eski şehirlerinden birisi olarak biliniyor. 5000 yıllık bir geçmişe sahip olan şehrin, Benares olan adı sonradan Kuzey’de kalan Varuna nehri ve güneyde kalan Assi nehrinin isimlerinin birleşmesinden Varanasi olarak değişiyor. Geçmiş kökleri bu kadar eskiye dayanan bu şehirde görebileceğiniz yapıların ortalama yaşlarının 150-200 yıllık olduğu tahmin edilmektedir. Varanasi’nin nüfusu ortalama 1.200.000 civarında ,24 saat yaşayan,ses ve gürültünün hiç eksik olmadığı ,bilumum insan ve çeşitli canlının yaşam sürdüğü sokaklar, hiç bitmeyen dini ritüeller, sürekli mantraların söylendiği, baba ve sadhuları görebileceğiniz şaşkınlığın tavan yaptığı bir şehir.
Yüzyılların yaşlandıramadığı, ilgin inin hiç eksik olmadığı, Mark Twain‘in de ifade ettiği gibi tarihten daha eski olan bu şehir Hindular için bir Kabe niteliğindedir. Efsaneye göre Varanasi Tanrı Shiva tarafından kurulmuş ve zaman ilk tikini vurduğunda Shiva ve eşi Parvatinin o anda bulunduğu, durduğu şehir olduğuna inanılmaktadır, Varanasi aynı zamanda birçok efsanevi karakterin yaşadığına inanılan bir yerdir ve Hindular için kutsal hac noktasıdır, buraya gelen her bir Hindu kutsal ve ana olarak isimlendirilen Ganj nehrine girerek günahlarından arınacıgını düşünür.
Himalayarın eteklerinden doğup Hindistan ve Bangladeş arasında akan 2500 km uzunluğundaki Ganj nehri Hinduizm’de çok kutsal kabul edilmektedir.Tanrıça olarak kişileştirilen ana Ganj’a karşı sürekli ibadet ve dua yapılır.İbadetlerde özellikle banyo önemli bir rol oynamaktadır ,nehirde alınan banyo ile Hindular işledikleri günahlardan arınacağına inanmaktadır. Ganj’ın ve Shiva’nın Hindulara bu şehir için verdiği en büyük hediye Moksadır.Eğer bir Hindu yaşamını bu şehirde kayıp ederse ölen kişi mokşaya yani reenkarnasyon sarmalından çıkıp nirvanaya ulaşmaktadır,bu sebebden dolayı yüz binlerce insan bu şehir’e gelip aylarca,yıllarca sessizce ölümü beklemektedir.
Ganj, Hindular için ibadet dışında normal yaşam ihtiyaçlarını da karşılamaktadır.Ganj nehrinde insanları banyo alması ,çamaşırlarını ve hayvanlarını yıkaması çok olağan görüntülerdir ,Ganj aynı zamanda şehrin kanalizasyon sisteminin inde aktığı yerdir. Ganj ile ilgili olarak bugün size son söyleyeceğim kısım Ganj’ın hijyen durumudur. Yapılan bilimsel araştırmalara göre Ganj çok yüksek miktarda koli basili içermekte ve aşırı derecede kirlidir. Ancak Hindu kültüründe Ganj akan bir nehir olarak saf ve temizleyicidir ,içinde bulunan bütün kötülükleri ve pislikleri temizler ifadesi ile bu kısmı kapatıyor ve yorumları size bırakıyorum.
Varanasi’nin en önemli değerlerinden biriside Ghatlardır, Ganj’a inmek için kullanılan basamaklar Ghat olarak isimlendirilmektedir. Güneydeki Asi nehri ile Kuzeydeki Varuna arasında ortalama 7 km uzunluğundaki alanda onlarca Ghat bulunmaktadır, özellikle sabahın çok erken saatlerinde bot ile yapılacak bir gezinti Ghatlar ile ilgili unutulmaz bir deneyimi sizlere yaşatacaktır.
Bu hafta Hindu evreninde yapmış olduğumuz kısa gezintiye ara veriyorum ve bir sonraki seyahatnamede buluşmak üzere sağlık ve esenlikler diliyorum.