Yurtdışında eğitimin, uzunluğu ve yoğunluğu ne olursa olsun, ufuk açan, hayat değiştiren bir tecrübe olduğu konusunda kimsenin bir itirazı olacağını sanmıyorum. Yurtdışında alacağınız eğitimin süresi ve kalitesi elbette çok önemli, ama bir haftalığına bile gitseniz faydasını göreceğinizden emin olabilirsiniz. Peki yurtdışında eğitim aldığınız süre boyunca hayat hep kolay, hep güzel, hep mutlu mu olacak? Hayır, olmayacak!
Yurtdışı eğitim konusunda ciddiyseniz, kendinizi hayatın zaman zaman acı olabilecek bazı gerçeklerine hazırlamanızda fayda var.
Ben yurtdışına yüksek lisans için gittim. San Diego State University’de MBA yaptım. MBA’e başlamadan önce de, yine San Diego State University çatısı altında bulunan American Language Institute’ta Akademik İngilizce ve Pre-MBA programlarına katıldım. Amerika’da toplam 3 yıl, 2 ay, 10 gün kaldım. Özel günlerde ya da tatillerde Türkiye’ye hiç dönmedim.
San Diego, sunduğu akademik ve profesyonel fırsatlardan, ama dürüst olalım, daha çok havasından ve suyundan kaynaklanan nedenlerle, Türk öğrenciler için tam bir çekim merkezi. Downtown’a indiğiniz her haftasonu, hiç tanımadığınız birilerinin kendi aralarında Türkçe konuştuğunu rahatlıkla duyabilirsiniz. Carlsbad’den dönerken uğrayıp, lastiğe hava basmak için kompresörü aktive etmesini istediğiniz benzinci size (çevirisiz) “Sen nerelisin?” diye sorabilir. Pizzanızı getiren genç, 5 yıl önce Göztepe 60. Yıl Parkı’nda basket oynadığınız genç çıkabilir. Bunların hepsi yaşanmış hikaye…
Daha yakın çevremden örnek vereyim… Benim MBA yaptığım sınıfta, ben dahil 6 Türk vardı. Bizden (Ağustos 2001 girişliler) bir dönem önceki MBA sınıfında (Ocak 2001 girişliler) 5 Türk vardı. Seçmeli Management Information Systems dersinde, sınıfta 11 Amerikalı, 12 Türk vardı. Dolayısıyla o zaman benim, şu an sizin içinde bulunduğumuz durumda çok insan tanıdım. Tecrübelerim yalnızca kendime ait değil, tüm çevremden derlediğim tecrübelerdir.
Yurtdışı eğitimin yüksek maliyeti, bu yüksek maliyetten ve günümüz ekonomik şartlarından kaynaklanan sürdürülebilirliği, gider gitmez ya da gittikten sonra değişen şartlar nedeniyle okurken çalışmak zorunda kalmak, okurken çalışmak zorundaysanız iş bulmak, işi bulduktan sonra hem okuyup, hem çalışmak, yurtdışında eğitimin ilk akla gelen, zaten benim yardımım olmadan da düşünebileceğiniz zorlukları… O sebepten, bu yazıda bunlardan bahsetmeyeceğim. Bu yazıda daha çok, yaşanmadan bilinmesi mümkün olmayan, yurtdışı eğitim danışmanınızın bile size söyleyemeyebileceği zorluklardan bahsedeceğim. Eğitim için uzun süreli olarak yurtdışına gitmekte ciddiyseniz, bunları bilmek de, en az diğerlerini bilmek kadar önemli!
Önce ekonomik zorluklardan başlayalım…
Malum, yurtdışında hayat şartları daha zor. Birkaç şey (enteresan şekilde, benzin, et ve internet) hariç, herşeyin maliyeti ülkemizdekinden daha yüksek. Özellikle okul harçları, ücretleri ve kitaplar büyük bir mali külfet. Üstelik yurtdışındayken, ailenizle hiçbir ortak gideriniz de yok. Sabit telefona, suya, elektriğe harcadığınız her kuruş sizin cebinizden çıkıyor. Eminim istisnaları çıkacaktır, ama Türkiye’de Fransız dadılarla büyümüş olanlarımız bile, yurtdışında bir bütçe yapmak ve o bütçeye uymak zorunda. O bütçeye uymaksa, siz hesabınızı ne kadar bilseniz, ne kadar disiplinli olsanız da, yeri geliyor, sizin elinizde olmayan, Türkiye’de yaşanan ani kur değişiklikleri (2001’de Türkiye’de yaşanan anayasa fırlatma krizi sonucu dolar kuru bir gecede ikiye katlandığında ben Amerika’daydım), gittiğiniz ülkede başlayan ekonomik kriz sonucu okul ücretlerine yapılan astronomik zam (Amerika’da MBA başvurusuna yardım ettiğim bir gencin yazışmaları devam ederken üniversite senatosu okul ücretini %50 arttırdı) ve benzeri nedenlerle imkansız hale geliyor. O sebeple, yurtdışındayken, alışkın olduğunuz hayat standartlarında bir düşüş yaşanması olası, hatta kaçınılmaz. Söz gelimi, Türkiye’de havuzlu villada yaşıyor, A4’e biniyor olsanız bile, yurtdışındayken bir havuzlu villa (daha), bir A4 (daha) satın almak herkes için fizibil olmayacağından, muhtemelen daha mütevazı bir konutta yaşayıp, daha mütevazı bir araba kullanmak zorunda kalacaksınız. Üstelik, yine söz gelimi, Amerikalı arkadaşlarınız, sizin Türkiye’de sahip olduğunuz imkanlar içinde yaşıyor olacaklar. Alışkın olduğunuzdan daha düşük standartlarda yaşamak zorunda kalınca, başkalarının sizin Türkiye’de sahip olduğunuz imkanlara sahip olduğunu görünce, mutsuz olabilirsiniz; bu gerçeği bilip, dikkatli olmakta fayda var…
Sosyal zorluklarla devam edelim…
Özellikle Batı toplumlarında insan ilişkileri ülkemizdeki kadar yakın ve sıcak değil. Arkadaşlık, hatta akrabalık ilişkileri bile, bizdekinden çok daha mesafeli yaşanıyor. Bizdeki yakınlık ve sıcaklık çoğu zaman yadırganıyor, yeri geliyor, hoş karşılanmıyor. Yurtdışında yabancı arkadaşlarınızdan Türkiye’de alışkın olduğunuz yakınlığı göremeyebilirsiniz. Ben pek sosyal olan, etrafında insanlar bulunmasına ihtiyaç duyan insanlardan değilimdir. Bu konuda Amerika’da hiç sıkıntı çekmedim. Ama University of Massachusetts’e Makine Mühendisliği yüksek lisansı için gidip, sırf aradığı ortamı bulamadığı için 3. (yazı ile, üçüncü) gününde Türkiye’ye dönen insanlar tanıyorum. Dil okulundayken, alışkın olduğu arkadaş çevresini bulamadığı için, yalnızca 3 aylık bir programa katıldığı halde, o 3 ay boyunca azap çeken Fransız kızları biliyorum. Özetle, Türkiye’de sık görüştüğünüz akrabalarınız, yakın olduğunuz arkadaşlarınız varsa, yurtdışında aynı yakınlık ve sıcaklığı bulamayıp mutsuz olabilirsiniz; bu gerçeği bilip, dikkatli olmakta fayda var…
Kültürel zorluklarla tamamlayalım…
Genelde Amerikan müziğine, sinemasına, televizyonuna, vs., bunlara Türkiye’den de erişebildiğimiz için aşinayızdır. Ama yurtdışı eğitiminiz için Amerika’dan farklı bir ülkeye gidiyorsanız, oranın kültür ve sanat eserlerine, o eserlerdeki tarza, üsluba, dile alışmakta güçlük çekebilirsiniz. Kültürüne aşina olduğunuz bir yere de gitseniz, bu eserleri orijinal dilinde takip etmekte zorlanabilirsiniz. Amerika’dayken ilk gittiğim sinema filmi, büyük şanssızlık eseri, “O Brother, Where Art Thou?” idi. Bilmeyenleriniz için, filmde ağırlıklı olarak Arkaik İngilizce konuşuluyor. Amerika’da sinemada film izlerken altyazı falan da olmadığı için, filmin %2’sini zor anladım. Zaten anladıklarım da çoğunlukla özel isimlerdi. Moralim yerle yeksan oldu. Sinemada izlediğim filmi anlayacak seviyeye gelmem, ortaokul ve lisede 7 sene İngilizce okumuş olmama rağmen, 6 ayımı aldı. İngilizce’yi Türkiye’de İngilizce bilen Türkler’den öğrendikten sonra, İngilizce’yi anadili olarak konuşan insanları anlamak kolay iş değil; siz de zorlanabilirsiniz. Genelde Türk öğrencilerinin yurtdışında alışmakta en çok güçlük çektiği fenomen ise yemekler… Tamam, McDonald’s her yerde McDonald’s ama, yurtdışında annenizin yemeklerini bulamayacaksınız. Üstelik fark yalnızca pişirme şeklinden de kaynaklanmayacak. Bambaşka bir coğrafyada yetişen, bambaşka tarım ve hayvancılık ürünleriyle, bambaşka yardımcı malzemeler kullanarak, bambaşka lezzetler elde edeceksiniz. Evinizdekine hiç benzemeyecek. Türkiye’deyken kuru fasulyeyi sevmiyor olabilirsiniz; Amerika’dayken özleyeceksiniz! Ben bu konuda pek zorlanmadım ama, domuz eti yemiyorsanız, zorlanacaksınız. Her gittiğiniz yerde “Bu domuz mu?” diye sormak zorunda kalacaksınız. Domuz ürünü tüketimi konusunda paranoya derecesinde hassas olan, garson “domuz değil” dese bile inanmayan, “domuz eti olmayabilir ama, ya domuz yağı kullanıldıysa” diye sorgulayan insanlar tanıyorum. Amerika’nın her yerinde “helal” ürünler satan Arap ya da Kosher (Musevi – Onlar da domuz eti yemiyor) marketleri olsa bile, siz de onlardansanız, mutsuz olabilirsiniz; bu gerçeği bilip, dikkatli olmakta fayda var…
Eğitim için uzun süreli olarak yurtdışına gittiğinizde, herşeyin üzerine, bir de “kültür şoku” gerçeğiyle karşılaşacaksınız! “Kültür şoku” dört fazlı bir fenomen. Birinci faz, “balayı” fazı… Gittiğiniz ülkede herşey yeni, herşey güzel; gerçekleşen rüyanızın bizzat içindesiniz… İkinci faz, “kriz” ya da gerçek “kültür şoku” fazı… Çevrenizdeki herşey kötü, herkes şeytan; “burası iğrenç bir ülke”… Üçüncü faz, “toparlanma” fazı… “Bir dakika, herşey de kötü değil”; özgüven, motivasyon, kültürel hassasiyet tekrar yükselişte… Dördüncü ve son faz, “uyum” ya da “adaptasyon” fazı… “Bu ülkenin kuralları da böyle. Ben de bir şekilde yaşıyorum işte. Oyunu kurallarına göre oynamamak, tadını çıkarmamak için hiçbir neden yok.” Üstelik kültür şokundan kaçış da yok… Bazılarında erken, bazılarında geç oluyor. Bazılarında kısa, bazılarında uzun sürüyor. Bazılarında hafif, bazılarında şiddetli geçiyor. Bazıları fark ediyor, bazıları farkına bile varmıyor. Ama herkesin başına geliyor! Kültür şoku konusunda bilinçlenmez, ona hazırlıksız yakalanırsanız, bundan dolayı da mutsuz olabilirsiniz; bu gerçeği de bilip, dikkatli olmakta fayda var…
Bu yazı biraz kafa karıştırmış, moral bozmuş olabilir. Ama yurtdışı eğitim maceranızın baştan sonra bir peri masalı şeklinde geçmeyeceği gerçeğiyle bizzat içine girmeden yüzleşmenizde, onunla bir an önce barışmanızda fayda var. Yaşayabilecekleriniz konusunda önceden bilgilenir, onlar için başınıza gelmeden önce çözüm yolları arar, onlara hazırlıksız yakalanmazsanız, yurtdışı eğitim tecrübesi hala eşsiz, hala paha biçilmez bir deneyim. Bilgilenin, araştırın, hazırlanın; tüm zorluklarına rağmen, hayatta insanın başına muhtemelen yalnızca bir kere gelecek bu müthiş deneyimin tadını çıkarın!
Kaynak: Hot-Courses Turkey
Yazar: Serhat Özdiyar